Yeni bir gün…
Minik bir cızırtı sesi ve güneşin suratıma değen ışıkları. Aynı dün yaşadığım şeyler gibi sanki fazla mükemmel. Saat 7.50 güneşin tam da istediğim açıdan doğma vakti. Camdan gelen hafif bir meltem esintisi ardından tam saat 9.00’da uyanıyorum tüm aile bireyleri günaydın melodileriyle beni karşılıyor, hazırlanıyorum mutfaktan en sevdiğim koku geliyor aynı dünkü gibi ve ondan önceki ve ondan önceki… Yemek masasına otururken gözüm yumurtanın adeta piksellerine ayrıldığını görürüyor, yanlış görüyorum büyük ihtimalle. Ne de olsa her şey kusursuz çünkü teknolojiden ibaret bir dünya sonuçta.
Ne kadar da hoş bir rutin ve devam eden bir hayat öyle değil mi? Hiçbir kaygı yok, gelecek sıkıntısı yok, okul için çalışmak ve başarılı olmak yanı sıra iş bulma derdi yok, sevdiklerimizin her zaman yanımızda olmayacağı gerçekliği yok, kaybetme gerçekliği yok bu ölümsüz dünyada bir kere. Ne kadar tuhaf bir gelişim insanlık için değil mi? Daha dün bilgiayarı icat edip interneti bulurken şimdi metaverse dediğimiz, diğer adıyla sanal evren, insanların hiçbir fiziksel çaba harcamaksızın geliştirilmiş sanal gerçeklik cihazları sayesinde tamamen gerçeklikten uzaklaşılmış zihinsel olarak kendilerini hissettikleri algısal evrene geçiş yapıyoruz ve bunun adı altında kendimize ait hayatlarımızı hatta dünyalarımızı kuruyoruz. Bu kavram ilk olarak Neal Stephenson’ın yazdığı “Snow Crash” adlı 1992 yılılnda çıkmış olan romanında bahsedilmiştir ancak başlarda gerçekten çok uzak, abartılı şeklinde yaklaşılmıştır bu düşünceye. İlerleyen zamanlarda özellikle Facebook’un konuya ilgi duymaya başlamasıyla kavram daha da ön plana çıkmıştır. Facebook dediğimiz bu sosyal platform şu an da neredeyse sahip olduğu diğer şirketlerle birlikte bütün insanların metaverilerine sahip olduğunu bilmekteyiz. Bu da yapay zekâ temelli bir yapay dünyanın, insanların bireysel sınırlarını tehdit edeceği endişesini doğurmasına sebep olduğunu rahatlıkla gözlemleyebilmekteyiz. Tek bu konuyla kalmayıp sanal kamusal bir alan oluşturmayı da vadetmektedir. Örnek vermek istersek bugün hâlihazırda kripto para piyasasında işlem görmesi kavramın internetin geleceği olarak görülmesine yol açmaktadır.
Metaverse adı verilen bu yapay evrene ilk giriş yapan şehir ise Güney Kore’de bulunan Seul şehridir. İlerleyen zamanlarda adını ‘Meta’ olarak değiştirmesiyle beraber Facebook metaverse inşasını en büyük önceliklerinden biri haline getirdi görülür. Şirket, sosyal mekanlar ve gerçek dünyayla etkileşim kuranlar dahil, iş yerleri için de sanal gerçeklik (VR) uygulamaları geliştiriyor.
Teknolojinin kölesi olup kendimizi kaptırdığımız bu büyüleyici kabusa ne kadar bağımlıyız bir baksanıza. Gerçeklik algısı desek, bilinçaltımızın ve isteklerimizin altında sıkışıp, kaybolmuş ve unutulmuş bir duruma düştü düşecek. Yalan bir gerçeklik açıkçası benim gözümde metaverse düşüncesi. Hayatı oyuna dönüştürdük resmen! Bitmojilerden, Snapchat veya Instagram filtrelerinden oluşan yeni yaşam tarzı, kim istemez ki (!). Bilgilerimiz, benliklerimiz bir yerlerde havalarda uçuşuyor kimin umrunda böyle bir yerde!
Kendimizi bu kadar kandırarak o mükemmel hayata erişemiyeceğimizi kafamıza yerleştirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Elbette herkesin hayatı dört dörtlük değil, zaten bu sebepten dolayı dünyada değil miyiz? Gerçek olandan kopmamalı,kendimizi kaptırmamalıyız bu tatlı yalana.