Geçen sene tatil için Göçek’e gitmiştik.Uzak olduğu için uçakla gitmeye karar verdik.Bana göre uzun, aileme göre kısa süren bir yolculuktan sonra havaalanına indik. Çok sıcak olduğu için bizi bekleyen arabaya bir an önce binmek istedim.Arabada giderken yol kenarlarında büyük palmiyeler, beyaz çok yüksek olmayan yazlık evler ve rengarenk ortancalar çok güzel görünüyordu.Yeşilliklerin üzerinde zakkum çiçekleri pembe rengini daha çok sevdirdi bana.
Arabadan indik.Uzaktan bakıldığında denizi göstermeyen büyüklükte olan bir sürü yat vardı.Babam buranın Marina olduğunu söyledi.Birbirine benzeyen bembeyaz yatların arasından ilerliyorduk. Bazılarının isimleri dikkatimi çekmişti. “Prenses” ve “Seehorse” dikkatimi çekmişti.Babam biraz daha önden gidiyordu bana döndü ve sana bir sürprizim var dedi.Önünde durduğumuz yatın ismi Beyzanur ‘du.Çok sevinmiştim ve yata çıkıp kardeşimle her yerini inceliyorduk.Denize girmek için çok heyecanlanıyordum.Çünkü deniz sim dökülmüş gibi mavi ve ışıl ışıl parlıyordu.Kaptan bana koylara gideceğimizi söyledi ve açılmaya başladık.Sarsala koyuna gitmiştik.Orada denize girdik.Kaptan buranın derinliğinin otuz metre olduğunu söyledi.İlk önce merdivenlerden iniyordum sonra alıştım ve atlamaya başladım.Denizden tam çıkarken suyun üzerinde bir şey kafasını çıkarıp geri denize giriyordu.Babam bunun karetta karetta olduğunu söyledi.Burada çok olduğunu söyledi.Küçük bir sal yaklaştı ve içinde bir teyze gözleme yapıyordu.
Akşam olduğunda kardeşimle ön güvertede yatıp yıldızları izledik oyuncaklarımızla oynadık.Annem denize yansıyan ay ışığını gösterdi ve yakamoz olduğunu söyledi.Bir an önce denize girmek için ertesi gün olmasını istiyordum ve hemen uyudum.