Saat sabah sekiz buçuk okula gitmek için hazırlanıyorum. Üstümü giyiniyor, dişlerimi fırçalıyor ve okulun yolunu tutuyorum. Okula geldim ve sınıfıma giriyorum. İlk ders başlıyor ve hoca sınıfa girer girmez sınıfımıza yeni bir öğrenci geldiğini söylüyor. Adı Taner. Kendini tanıtırken açıkça fark edilen bir şey vardı. Taner yüksek bir egoya sahipti ve bu ego bir şeye dayanıyordu. Zengindi ,güçlüydü veya sadece iyi futbol oynuyordu. Herhangi bir şey. Taner’in kişiliğini tam olarak çözmek istedim ve onunla arkadaşlık kurmaya karar verdim. Ufak bir arkadaş grubundaydım ve onlarla bunu konuştum. Herkes Taner’in kişiliğini merak ediyordu ve anlaşıp onu arkadaş grubumuza katmaya karar verdik. İşte her şey burada başladı.
Taner ile iyice yakınlaştık ve Taner artık hepimizin dostuydu. Aslında Taner egosuna rağmen iyi birisiydi ve hiç kaba değildi. Egosu ise tek kötü huyu olabilirdi. Egosunun sebebinin zenginliği olduğunu tanıştıktan kısa süre sonra kavradım. Babası bir şirketin sahibiydi ve büyük bir servetleri vardı. Zaman geçti ve Yarıyıl tatili geldi. Tatilin ikinci gününde bütün grup mesajlaşma yoluyla Eryaman’da bir parka gitmek üzere program ayarladık. Programı ayarladığımız günden tam 7 gün sonrası herkese uygundu. Zaman geçti ve parka gitme günü geldi. Gittiğimiz parkın ismi Göksupark’tı. Mangal yaptık, gondola bindik ve gezindik. Bir kafede dinlenmeye oturduğumuzda Taner bizle konuşmaya başladı. “Arkadaşlar bugün ben çok eğlendim ve hepinizin eğlendiğini düşünüyorum, yazın Yunanistan’da bir adada tatil yapma planım vardı beraber gitmek ister misiniz?” diye sordu. Bütün grup birbirimize baktık herkesin bakışlarında aynı anlam yatıyordu. “Biraz param olsaydı belki gelirdim ama…”. Suskunluğu bozarak maalesef paramızın olmadığını dile getirdik. Taner ise sırıttı ve dedi ki:”Dostum sen beni ne zannediyorsun kendi yatıma sahibim ve ada ise çoktan hazır.”. Hepimiz şaşırmıştık Taner’in zengin olduğunu biliyorduk ama bu kadarını beklemiyorduk. Emin olup ,olmadığını sorduk ve o hiçbir sorun olmadığını söyledi. Kafeden çıkıp biraz daha gezindikten sonra evlerimize döndük. Günler geçti ve yarıyıl tatili sona erdi. Eskisi gibi okula gitmeye başladık. Ertesi gün sınavlarımızın tarihi bize bildirildi. Zaman geçti ve sınavlardan bir hafta öncesi geldi. Grupla konuştuk ve her akşam kütüphanede çalışmaya karar verdik. Sınavlar geldiğinde hepimiz hatırı sayılır puanlar almıştık. Sınavlardan sonra zaman bizim için çok hızlı geçti ve yaz tatili geldi çattı. Yaz tatilinin 2. haftasında Taner ile tatile gitmekte sözleşmiştik. Bir arkadaşımız hariç hepimiz programa gelmeyi netleştirmiştik. Bir hafta geçti ve Taner ve arkadaşlarımız ile Taner’in yatına bindik ve tatilimize başladık.
Yatta bir sürü yiyecek içecek vardı. Hepimiz çok acıkmıştık ve türlü türlü yemek yiyip türlü türlü içecekler içtik. Çok yorulduğumu fark ettim ve uyumaya karar verdim. Yatın üst katına çıkıp yattım. Bir anda şiddetli bir ses ile uyandım ve gözlerimi açtığımda gördüğüm şey beni pek mutlu etmedi. Yat batıyordu! Teknik bir sıkıntı çıkmıştı ,yat bir şeye çarpmıştı veya kaptan bir hata yapmıştı. Herkes çok telaşlıydı. Arkadaşlarımın hepsi bir oraya bir buraya koşuşturuyordu ve normal olarak kimse yatın batmasına engel olamadı. Yüzme bilmeyen bir arkadaşımız vardı ve yatta kaptanla birlikte beş kişiydik. Bulunduğumuz yer fazla derin olmadığından yüzme bilmeyen arkadaşımıza yardımcı olabildik ve kaptana nerede olduğumuzu bilip bilmediğini sorduğumda haritayı suya düşürdüğünü söyledi. Elimizde yapacak bir şey olmadığından ve suyun pek derin olmamasından cesaret alarak kuzeye doğru yüzme bilmeyen arkadaşımıza yardımcı olarak yüzdük. Yakında bir ada gördük. Çok heyecanlandık ve adaya doğru yüzmeye başladık. Hızlı hızlı yüzerken ben içimden tek bir şey söyledim: “Başıma bunların geleceğini bilseydim ‘Issız bir adaya düştüğünde yanına alacağın üç şey ne olurdu?’ dendiğinde uzun uzun düşünürdüm. Nereden bilebilirdim?”