Yeni yıl, “yeni bir takvim yılının başladığı ve takvimin yıl sayısının bir arttığı zaman” olarak tanımlanıyor sözlüklerde. Baktığımızda çoğumuz için birkaç kelimeden çok daha fazla şey ifade ediyor aslında. Kimi için umut, kimi için başlangıç, kimi için bir bitiş… Benim içinse yenilmek ile yenilenmek arasındaki incecik bir çizgi yeni yıl.
Hayatın su gibi akıp giden düzeni içerisinde yılbaşı, hepimiz için anlamlandırılması ve yaşanışı açısından farklı diyebileceğimiz bir gün. Bu cümleyi kurduktan sonra hepimiz için anlamlandırılması farklı olduğu için kafamızda oluşan sorular da birbirinden hayli farklı olabilir ama aralarındaki en önemli soru: “Nedir bu farklılığın temeli?” sorusudur bence. 31 Aralık gününe girildiğinde, geride kalan 364 gün teker teker ve yavaşça canlanmaya başlar insanın kafasının içinde, sonra nedense bir hüzün çöker bazen ya da mutluluğunu bir güne sığdıramayacak kadar mutlu olursun. Çünkü hayatının bir senesini daha yaşamışsındır ve yaşanmışlıklar her insan için farklıdır. Yani anlamlandırmak bir nevi yaşamaktır ve yaşamak kişiye özeldir. Herkesin kendine özgü anılarının, mutluluklarının, kayıplarının, buluşlarının içinde etkisiz bir gün gibi kalır yılbaşı aslında. Ama herkes bilir ki tarih yazarken yazdığı son rakam bir daha hiçbir zaman aynı olmayacaktır. Şöyle bir gözden geçirdiğimizde tarihin sonuna yazdığımız bir rakama sığdırdıklarımızdır yaşamak ve biz bunu her 365 günde bir yaşarız. “Hayat tekrarlardan ibaret mi?” sorusuyla sık sık karşılaşırız ya, belki de bu soru en büyük korkularımızdan biridir. Hayatımızı tekrarı gelmeyecek bir sisteme sokmuşuzdur ve her 31 Aralık gecesi geçip giden ve bir daha gelmeyecek günleri kutlarız. Geri gelmesini isteriz belki, belki de yeni güne uyandığımızda hepsini unutmuş olur ve yeni başlangıçlar yaparız. Hepimizin dilekleri vardır yeni yıldan, en alışılagelmişlerden birkaçı mutluluk, sağlık, huzur, berekettir. Ve bütün bu güzel dileklerimizi yılın içindeki bir günü diğer yıla bağlayan geceye adarız. İçimize bir huzur katar yeni yıl. Ne yaşayacağımızdan habersiz ya sevinir ya da üzülür dururuz.
Yenilmek ve yenilenmek arasındaki ince bir çizgiden bahsetmiştim, yeni yıl bu çizginin ta kendisidir. Bana kalırsa kitaplarda yapılan tanımlardan veya birkaç kelimeyle kestirilip atılandan çok daha fazla şey ifade eder bu cümle. Yeni yıla nasıl girerseniz öyle geçer derler hep. Dönüp şöyle bir baktığımızda yaşadığımız günleri bu tanıma uydurmak çok da zor olmaz aslında. Ama kimi insanlar için hayat tamamen farklıdır. İşte bu insanlar çizginin yenilenme kısmını oluşturanlar olurlar. Yenilenmek güzeldir, pozitiftir; ancak söz bir yaşamı yenilemeye geldiğinde durum biraz daha farklı ilerleyebilir. Seçimlerin ve pişmanlıkların insanı sürüklediği yer hiçbir zaman belli olmaz ama bu akış içerisinde hep güzel ve pozitif kısma sürüklenmek isteriz ve yılbaşı da bu isteğimiz için bize bir umut vadeder. Peki nasıl olur da yeni yıla yeniliriz? Eğer arkamıza bakıp, anılarımızı şöyle bir gözden geçirince beynimizin içinde oluşan cümle “Keşke bitmeseydi.” gibi bir cümle oluyorsa işte o zaman bir şeylere yenilmiş olduğumuz apaçık ortadadır. Bitmesini istemediğimiz şeyler güzel şeylerdir ve yeni yılın bu güzel şeyleri alıp götüreceğini düşünürüz çoğu zaman. Halbuki işte tam olarak bu kısımda düşüncesini yenilemeyi başarabilenler çizginin yenilme kısmından atlarlar ve keşke bitmeseydi dedikleri yıldan bile güzel bir yıla gözlerini açarlar.
Yazının başında 12 kelimeye sığdırabildiğimiz bir yeni yıl tanımını paragraflarca açıklamak ve anlamlandırmaya çalışmak bile yetersizdir belki de. Aynı zamanda 24 saat de bütün bir yılın bitişini kutlamak veya buna üzülmek için bir o kadar yetersizdir. Yeni başlangıçlar yapmak için koca 365 günün içindeki tek bir günü beklemek de yetersizdir. Ama gelin görün ki tarihin sonuna yazdığımız rakamı değiştirmek için bir o kadar yeterlidir.