Tanıdık Simalar

Beş, altı yaşlarındaki küçük kız, Alice, sarı papatyalar içinde uyandığına şaşırmamıştı. Yüzünde herhangi bir duygu belirtisi yoktu. İstemeye istemeye de olsa papatyaların oluşturduğu rahat yataktan kalktı ve çevresini incelemeye koyuldu. İlk gördüğünde ağzını açık bırakan manzaraya karşın kendini gülümsemekten alı koyamadı. Mor, kristal taşların süslediği mağaranın ortasında cam gibi berrak bir gölet vardı. Alice gölete doğru yaklaştı ve kendi yansımasına baktı. Siyah kısa saçları her zamanki gibi yüzünü çerçeveliyordu ve zümrüt yeşili gözleri mutlulukla ışıldıyordu. Alice kendini berrak suyun kollarına atıverdi. Gözlerini suyun altında açmaya korkardı normalde fakat şu an düşündüğü en son şeydi bu. Gözlerini açtı ve su altına baktı. Birbirinden renkli balıklar bir harmoni içinde yüzüyorlardı. Suyun derinliklerinde bir yüz gördü. Bir kadının yüzüne benziyordu. Pamuk Prenses’e meydan okuyacak kadar beyaz bir teni, kumral ipeksi saçları vardı. Eliyle ”gel’ işareti yapıyordu kadın. Alice meleklere benzeyen kadına doğru yüzmeye başladı. Tam kadının elini tutacaktı ki yine her gece yaşanan şey oldu.

Alarm sesiyle kan ter içinde uyandı 26  yaşındaki kadın. Her gece aynı rüyayı görüyordu ve ne anlama geldiğini bilmiyordu. Yeşil gözlü bir kız ona doğru yüzüyordu her seferinde fakat asla el ele tutuşamıyorlardı. Onlar birbirlerine kavuşamadıkça rüya hep başa sarıyordu. Kafasını dağıtmak için dışarıda bir yürüyüş yapmaya karar verdi.

Saatin 5:30 olduğunu varsayarsak sokakların boş olması gerekirdi bu yüzden kadın bankta oturan evsiz bir çocuk gördüğünde şaşırmıştı. Kızın yanına oturdu. ”Ailen nerede?” diye sordu. Kız kafasını sesin geldiği yöne çevirdiğinde ikisi de donakaldı.

Kadının rüyasındaki yeşil gözler…

Alice’in rüyasındaki kumral saçlar…

Güneşin doğumuna karşı sarıldılar, ‘Bazı rüyalar gerçek oluyormuş demek ki’ diye düşündüler.

(Visited 101 times, 1 visits today)