Korkak insanların hayatlarında bir an vardır. Tüm hayatlarını sorguladıkları, nerede yanlış yaptıklarını anlamaya çalıştıkları, bir adım daha gitmeye cesaret edebilselerdi ve risk alsalardı neler olabileceğini düşündükleri o kaçınılmaz an. Bir pişmanlık dalgası iliklerine kadar titretir onları. Belki de hayallerindeki hayatı yaşayacaklardı bir kararlarını değiştirebilecek olsalar. Geçmişe gidebilmek için neler vermezdi bu insanlar kim bilir.
Peki benim suçum neydi? Tutkularımı ve kalbimi takip ettim, risk alıp okulu bıraktım ve güzel sanatlar lisesinde okudum. Liseden derece ile mezun oldum ve çok iyi bir üniversite gittim. Nasıl böyle bir enkazın altında kaldım? 30 yaşına gelmiş, bir barda sabahlarken neyi yanlış yaptığımı anlamaya çalışıyordum. Kafama bir ok saplanmış gibi zonkluyordu başım. Gözlerimi açık tutmak her an zorlaşıyordu. Bir anda gözlerim kapandı ve o andan sonra ne olduğunu hatırlayamıyordum.
Bir barmen beni uyandırdıktan sonra öğrendim ki kusup bayılmışım ve yardımsever adam beni arka tarafa götürüp yatırmış, işi bitince de gelip yüzüme kolonya sürmüş ve beni uyandırmış. Adama teşekkür ettim ve hesabımın yanında yüklü miktarda bir bahşiş bıraktım.
Yoluma koyulduğum sırada aklıma arım bıraktığım düşünceler geldi. Ben nerede yanlış yaptım? Yetenekliydim ve bir karar verdim, bir risk aldım. Eskiden tüm duygularımı resme dökerdim. Fikirlerimi resmedecek hıza yetişemiyordu ellerim. Çizdiğim her resim o kadar kusurluydu ki bu kusurlar resmimi kusursuz yapıyordu. Şimdi ne oldu? Artık aklıma hiç fikir gelmiyor, gelen fikirler ise duygularımı yansıtmıyor. Sanki kendi ruhuma erişemiyorum artık. Her gün geçmişe gidip neyi yanlış yaptığımı görmeyi dilmemle geçiyor, her gün bir diğerinden daha anlamsız bir hal alıyordu.
Daha aydınlanmamış gökyüzüne bakarak eve doğru yürüyordum. Eve gitmek en büyük korkum olmuştu artık. Tüm başarısızlıklarım, hatalarım ve tamamlayamadığım resimlerim oradaydı. Utanç dolu ve yolun kısalığına rağmen saatler sürmüş gibi hissettiren bir yolun ardından evin kapısından ilk adımımı attım. Küçük ve sıkışık apartmanımın uyuduğum, resim yaptığım ve çoğu yaşamsal faaliyetimi gerçekleştirdiğim minik odasına girdim ve saat in 4.30 olduğunu fark ettim. Saat 6.00 da ilk işim olan kahvecide çalışmaya gidecektim. Uyursam uyanamayacağım düşüncesiyle resimlerimden birini tamamlamaya çalıştım. Ben ne olduğunu anlamadan saat 5.30 olmuştu. Hızlı bir duş alıp evden çıktım.
İşte anormal herhangi bir şey olmadı. Her gün aynı kişilere aynı içecekleri yapıyordum. Bazen ilk defa gelen müşteriler menüye bakma bahanesi ile sıradaki herkesi geciktiriyorlardı. Bunun dışında hiçbir günün öncekinden bir farkı yoktu. Sıkıcı bir kahve dükkanı olsa da kendi kafasında ve dertten uzak geliyordu doğrusu insana. İçimde bir rahatlık oluşuyordu kahve kokusu sayesinde. Bu rahatlık beni molalarımda kitap okumaya itiyordu. Belki bir gün okuduğum kitapların bana bir fikir vermesi için okuyordum sadece.
Normal şartlar altında yaşamımı ödemeye yetecek bu işin yanı sıra geceleri taksi şoförlüğü yapıyordum. Bu işe daha çok resim yapabilmek için para gerektiğinden girmiştim. Resim yapmakta her ne kadar başarısız olsam da benim için bir bağımlılıktı artık bu. Resim olmadan kendimi amaçsız hissediyordum.
Değişik bir şekilde bu akşam kimse taksi çağırmamış ben de gece eve erken gitmiştim. Sırtımda bir yük varmışçasına eve girdim ve resimlerime baktım. Bir anda ağlamaya başladım. Onlara baktıkça suçluluk duyuyordum. Bu iğrenç duyguyu geçirmesi umuduyla resimlerimi bitirmeye koyuldum. Yerde ağlarken uykuya dalana kadar tabloları boyamaya devam ettim.