Hepimizin toplumda oluşturduğu, oluşturmak istediği, oluşturmaya çalıştığı ve oluşturduğunu sandığı roller ve kimlikler var. Benlik, ortamdan ortama, kişiden kişiye, koşuldan koşula değişebilir veyahut değişmese de değişmiş gibi gösterilebilir.
İnsanoğlu çok karmaşık bir varlık olmasıyla birlikte aynı zamanda çözümü henüz olmayan, hala ve hala kabul etmese de ilkel benliğiyle, haz ve dürtüleriyle yaşayan bir varlık. Zaten “o”nun doğası böyledir. Kimi inanca göre Allah’ın yarattığı bir varlık, kimi inanca göre maymun türünden türemiş bir varlık. Her iki inancın ortak noktada buluştuğu bir şey vardır ki o da insanın bir bukalemun gibi ortama ayak uydurabilme yetisidir.
Oscar Wilde’a ait olan “İnsan kendi kimliğiyle konuşurken pek az kendisi gibidir, ona bir maske verilirse gerçeği anlatır ancak.” sözünü gözden geçirelim. Bu söz kimi insana göre hiçbir şey ifade etmezken bazılarında çok değişik duygular uyandırabilir. Bana kendimi, insan varlığını ve benliğini sorgularken garip hissettiğim, aynı zamanda da hafif bir korku veren bir his uyandırdı. Aklımda oluşan ilk kelime “baskı” oldu. Önce insanın bastırıldığı zaman gerçek kişiliğini ortaya çıkardığını düşünsem de bunun yanlış olduğunu düşündüm. Metafor mantığıyla düşünelim, asitli bir içeceği pres makinesinin altına koyup baskı uyguladığımızda o içecek en sonunda patlıyor ve insanın içerken zevk aldığı içecek halinden çıkıyor. İnsan da böyledir aslında. Ona maske verip olmadığı biri gibi davranması gerektiğini söylersek insan bir yerde patlar ve hiç dönüşmediği birine dönüşür. Tabii ki toplum içinde istediğimiz her şeyi yapamıyoruz, üzerimizde oluşan iyi ya da kötü baskıdan dolayı bir şekilde hep maske takıyoruz, bazı şeyleri tolere etmek zorunda kalabiliyoruz, baskı dozunda olunca sıkıntı çıkmıyor. Aslında insanda bir yandan maske taktığında alttan alttan olmak istediği kişiyi de açığa çıkarıyor farkında olmadan ama bunu toplumdaki her insan fark edemiyor. Belki iyi bir psikolog veya iyi bir psikiyatr anlayabilir. Ben kendi açımdan düşündüğümde haliyle istediğim ve olduğum, belki de olmaya çalıştığım veya olmak istediğim, kendiliğimi ortaya koyamadığımı görüyorum. Çünkü buna toplum %100 izin vermiyor ve bence bu yüzden yetişkin dahil çoğu insan hayatında kendi istediği yolu çizemiyor. Çünkü bana verilmediği gibi onlara da %100 fırsat verilmiyor.
Bana göre, en saydam insanın içinde bile biraz olsun toplumun yarattığı bukalemun vardır. En saydam, en dürüst insan bile aslında maske takıyordur, ortamına, kişisine göre hareket ediyordur. Farkında olarak veya olmayarak yaptığımız her şey gibi bunu da yapıyoruz, yapmak zorundayız aksi takdirde yaratılan veya yarattığımız bu toplum algısında var olamayız. Tüm bunlara rağmen böyle bir toplumda en iyi şekilde kendini var edip mutlu olabilenler aslında yine farkındalığı yüksek ve ortama ayak uydurabilme yetisi yüksek olan insanlardır. Aslında yine hepimiz kendimizin yarattığı bir paradoksun içindeyiz.