Beyaz bir tavan… Her gün gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey. Sıkıcı, düz, beyaz bir tavan. Kafamı yastığın üstünde yana çevirdim ve sanki kaç olduğunu bilmiyormuş gibi saate baktım. Altı… tam altıydı saat. Kalkmaya yeltendiğimde bacaklarım da benim kadar bıkmış olacak ki, biraz havaya kalktıktan sonra geri yatağa çöktü. Nasıl bir insan uyandığı için mutsuz olur? Cevabı biliyorum, her günü aynı olan bir insan. Aynı olaylar karşısında nasıl tepki verdiği önemsiz olup sonraki gün yine aynı şeyleri yaşayan bir insan. Sanki düşüncelerim bile tekleşmeye, birbirine karışıp bir boşluk yaratmaya yelteniyorlardı. Buna izin verirsem son başka parçamı yitiririm. Şimdi ne olacağını biliyorum.
Beyaz bir tabak… Kahvaltı yapıyorum demek isterdim ancak kahvaltı artık benim için altı gibi sadece bir vakit. Her şey öyle. Içimden bir ses her zaman, bunun bana bir şeyler hissettirmesi gerektiğini fısıldıyor. Sanırım o da her şeyin aynılığında boğuluyor çünkü sesi gittikçe kısılıyor. Tabaktan yediğim yemeğin ne tadı ne de kokusu var. Her ısırığımda canım sıkıldığından, her yutuşumda da tokluğumdan bir duraksıyor sonra bunlar olmamış gibi yemeye devam ediyorum.
Beyaz bir halı. Koridor boyunca serili olan ve üzerinde küçücük bir leke bile bulundurmayan halıya dalmış yürüyorken pek bir düşüncem yok. Bu koridor hep beni böyle hissettirmiştir. Sanki sonunda bir uçurum ve benimse kaderimde düşmek var. Yine benim kontrolum dışında ayaklarım beni sürüklerken uzun zamandır mahrum olduğum bir his içimi kapladı. Bu his sanki kontrolu bacaklarımdan aldı ve beni tam yanından geçecek olduğum kapıya yöneltti. Kapıyı açtığım anda ise sanki kumanda ne uzak bir histe ne de bacaklarımdaydı, yeniden benim ellerime kavuşmuştu.
Beyaz bir şapka… Varlığını bile unuttuğum bu odada dağınıklığın içinde ilgimi çeken ilk şey bir şapkaydı. Çok tanıdık fakat bir o kadar da yabancı olan bu şapka bana birşeyler hatırlatmak istiyor ancak yeterince gücü kalmadığı için yerde öylece duruyordu sanki. Kafamı kaldırdığımda, önümdeki kaos başımı döndürürmeye yeterliydi. Yerdeki cam parçalarının aksine koltuklar hala bir parça şeklinde ama sağlam değildiler. Şapkanın çaprazındaki yemek masısının üstü ise daha da karışıktı. Kapının tam hizasındaki tabloyu olduğum yerden net göremediğim için ürkek adımlarla ona yaklaştım. Istediklerimi yapabilmek bana garip bir özgürlük duygusu vermişti ve aynı zamanda beni biraz germişti. Sonunda tam önünde durdum ve salondaki o tabloyu görünce her şeyi hatırladım. Sanki önümdeki sis perdesi kalktı fakat bir yer hala bulanıktı. Tablo bu odada yapılmıştı ve masada oturan ailemi resmetmişti, fakat ailemin tam ortasında duran kişinin yüzü sanki buharlanmıştı. Bu ben olabilir miydim?