Bir müzede gezerken bir tablo dikkatimi çekti. Hatta tablo sanki içimi okumuştu çünkü bu, hayatta hep hayalini kurduğum bir dünyanın resmiydi. Tabloda çeşitli renkler bir araya gelmiş, insanın içine huzur veren bir atmosfer yaratmıştı. Bu dünyada barış hakimdi, savaş yoktu. Herkes huzur içinde yaşıyor ve en önemlisi, insanlar gerçekten mutluydu.
Bu tablo, günümüzden birkaç yıl sonrasını resmediyordu. Bunu içinde barındırdığı gelişmiş teknolojilerden anladım. Mesela uçan arabalar, kargo dronları ve hatta ışınlanma makineleri bile vardı. Ama tüm bu teknolojik ilerlemelere rağmen, bulutların arasından sıcacık bir şekilde parlayan güneş benim için en özeliydi. Herkese ısıyı o veriyordu sanki tüm dünyayı kucaklıyordu.
Ancak bu kadar ileri bir teknolojiye sahip olmanın bazı olumsuz yönleri de vardı. Teknolojinin sınırlarının olmaması, bazı insanları umutsuzluğa sürüklüyordu. “Her şeyin bir dengesi vardır.” derler ama teknolojide bu denge yok gibiydi. İnsanlar teknoloji sayesinde her şeye kolayca ulaşabiliyorlardı. Zengin olanların çoğu, sahip olduklarıyla övünür hâle gelmiş ve diğerlerinden uzaklaşmıştı. Bu durum bana hiç hoş gelmiyordu. Ancak orta halli insanlar (maddi durumu çok iyi olmayanlar) birbirleriyle yardımlaşıyor, birlikte çalışıyor ve huzurlu bir şekilde yaşıyorlardı.
Tablodaki dünya, sadece teknolojiden ibaret değildi. İnsanlar arasında yardımlaşmanın ön planda olduğu bir yaşam da tasvir edilmişti. Pek çok yerde, farklı insanlarla birlikte yemeklerin yapıldığı, herkesin bir arada eğlendiği ve birbirine yardım ettiği ortamlar vardı. İnsanlar bu yardımlaşmadan mutluluk duyuyor, daha az yoruluyor ve daha üretken oluyorlardı.
İşte bu, tam da benim hayalini kurduğum dünyaydı: İnsanların mutlu, huzurlu ve yardımlaşma içinde yaşadığı bir dünya…