Camlara ve denizin üzerindeki yumuşak çarşafa çarparak yerle ve okyanusun suyuyla buluşan yağmur tanelerinin sakinleştirici sesinin yanında kıyıya vuran dalgaların hırçın gürültüsü duyuluyor. Denizin üzerinden yansıyan güneş ışıkları rüzgarla vals yapıyor. Kaybolmak ve unutulmak istemeyen güneş, kırmızının ve turuncunun farklı renklerinde. Ahşap verandadan gelen ıslak tahta kokusu insana dinginlik hissi veriyor. Yatak odasının tamamen cam olan bölümünden şahitlik edilebilen bu manzara nefes kesici bir güzellikte. Kumların her dalgadan sonra şekil değiştirmesi, küçük bir yengecin yuvasına kum taşıması, gün batımından yansıyan ışıkla denizin adeta bir elmas gibi parıldaması…
Küçük bir balıkçı ufuktaki kayığında saatlerdir oturuyor bazen oltasını denize atıyor bazense sadece dalgaları seyrediyor. Dalgalar… Büyüyerek kıyıya ulaşıyor küçülerek kumların arasında kayboluyor. Tamamen ahşaptan olan kulübenin ince ve yosunla kaplı basamakları her bir dalgayla biraz daha sarsılıyor. Deniz taşıyor, bazen bir çöp bazen bir haber bazense sadece içinde yolculuk yapan ufak canlıları. Basamaklara bir sonraki çarpışında ise bir deniz kabuğu bırakıyor. Bir sonrakinde ise deniz kabuğu yeniden okyanusa kavuşuyor. Doğanın dengesi öyle büyüleyici ki. Her gün batımında bir leylek. Kulübenin çatısına konuyor ve adeta bir film izler gibi saatlerce dalgaları seyrediyor. Huzur bu küçük sahildeki ilk element denge ise ikinci üçüncü ve en güzel olan ise sanat. Bir ressamın bu sahili resmetmesi için dinlemesi yeterli.
Sonunda güneş yavaş yavaş kayboluyor ve ay çıkıyor. Dolunay zamanı. Güneşin sırası bitti şimdi sıra mehtapta… Bütün parlaklığıyla işte orada tam denizin ortasında. Deniz durgun, üzerindeki yansıma zarif ama bu zarafete aldanmamak lazım çünkü zarif olduğu kadar güçlü de aslında.
Balıkçı toparlanıyor yorgun ama keyifli. Her gün balık tutamasa bile huzuru yakalıyor ve bundan şikayetçi değil… Leylek uykuda dalgalar ise dingin. Yengeç yuvasını kurdu fakat yağmur hala devam ediyor. Damlalar artık yere düşmek için birbirini beklemiyor. Büyük bir yarış var. Hepsi hızlı fakat okyanusa ulaştıklarında bunun bir önemi kalmıyor. Yemeğe dökülen bir tuz tanesi gibi hepsi sanki hiç var olmamışlar gibi… Kayboluyorlar ve bir yarışın kazananı daha okyanus oluyor.
Ay yavaş yavaş köşesine çekiliyor. Gece bitti ay yoruldu şimdi çalışma sırası güneşte. Güneş mutlu. Nihayet yeniden huzuru dağıtmaya gidiyor. Ama bugün yanında arkadaşları var. Bulutlar eşlik ediyor ona. Bulutlar biraz bencil. Güneşin bütün huzura tek başına sahip olmasını istemiyorlar güneşin önünü kapatıyorlar. Herkes halinden memnun çünkü güneşin de biraz dinlenmeye ihtiyacı var.
Deniz bugün sakin bulutlar adeta bir animasyondan fırlamış gibi. Hepsi ayrı bir masalın anlatıcısı. Deniz ise en büyük dinleyicileri. Her bir dalgayla bulutlara karşılık veriyor ve bu da yosunlanmış basamaklar dışında kimseyi rahatsız etmiyor. Yarış bitti yağmur kaybetti fakat güneş onu kırmak istemiyor ödül olarak bir renk cümbüşü sunuyor. Denizin bir ucundan gözle görülemeyen diğer bir ucuna kadar uzanan rengarenk bir cümbüş. Leylek uyandı ve yemek bulmak için kulübenin çatısından denize doğru yolculuğuna başladı. Sıra yengeçte yeni bir gün yeni bir yuva… Doğa yeniden çalışmaya başladı ve nefes kesen bütünlük, bir sanatçının tablosu gibi renklerle boyanmaya devam etti…