Sarayın içinde yürürken nereye gittiğimi bilmiyordum sadece kral ve kraliçenin beni çağırdığını biliyordum. Fakat her nereye gidiyorsak gerçekten çok gösterişli olmalıydı çünkü yürüdüğüm koridor kesinlikle öyleydi. Duvarlarda bir sürü tablo ve resim vardı ve de hiçbiri ucuza kaçılmış görünmüyordu. Sanki hepsinde dünyadaki en pahalı ve kaliteli boyalar kullanılmıştı. Arkasından yürüdüğüm hizmetçi bile zarifçe giydirilmişti. Sonunda taht odasına geldiğimizde kral ver kraliçe oldukça ihtişamlı tahtlar üstünde oturuyorlardı. Kralın tahtında aslan, ejderha kabartmaları vardı; kraliçenin tahtının üstünde ise sarmaşıklar ve güller vardı. Her iki taht da üstüne oturanların kişiliklerini çok iyi temsil ediyordu: kral avlanmayı çok severdi, kraliçe ise dışarından güzel görünse de dikenleri ile sizi kanatıp hayatınız için yalvarmanızı sağlayabilirdi. Tahtlardan çok asıl taht odası daha çok gözümü alıyordu. Kubbeli tavana kadar uzanan duvar boyamaları vardı ve her biri diğerinden güzeldi. Üstelik kubbenin tam ortasında hepsi birleşiyordu. En sonunda kraliçe bu gece bir balo olduğunu ve katılanlardan bir tanesinin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Kraliyet suikastçısı olarak bu çeşit işleri yapmak hep bana düşüyordu. Ayrıca görünüşüm yüzünden insanları etkileyip etkisiz hale getirmem çok daha kolay oluyordu. Kraliçenin sözlerinden sonra biraz sarsılmış bir haldeydim. Ne kadar bu iş için yetiştirilmiş olsam da masum insanların canını almakta zorlanıyordum.
Sarayın kral ve kraliçeye en uzak köşesindeki odama giderken gördüğüm ve duyduğum her şeyi aklıma kazıyordum. Döndüğüm her köşeyi, yumuşak sesini duyduğum her piyanoyu bir daha unutmamak üzere aklımın bir köşesine atıyordum böylece bir daha asla sarayda kaybolmayayım. İlk kaybolduğum zaman henüz çok küçüktüm ve saraya yeni getirilmiştim. Bir gün odamdan çıkınca nereye gideceğimi bilemediğim için birçok koridordan geçtikten sonra sarayın mutfağına ulaşmıştım. Orada o kadar çok kişi hararetli bir şekilde çalışıyordu ki kimse benim içeri girdiğimi görmemişti. En sonunda biri beni fark ettiğinde oradaki yemek kokularından ve bir yerlerde bulduğum yıllanmış şarap şişesinin yarısı içmemden dolayı neredeyse sarhoş bir şekilde hizmetçilerden biri tarafından odama götürülmüştüm. O günden sonra çok nadir odamdan çıkmıştım ve de her çıktığımda gittiğim yerleri ezberlemeye başlamıştım. Aslında insan dikkatli baktığı zaman birçok süslü şey görebiliyordu. Koridorlardaki masaların üstündeki her biri bir servet eden farklı renk ve şekildeki vazolardan tutun bahçedeki bitkilerin uyumuna, her odadaki şöminelerin üstündeki oymalara kadar her şey ve her yer süslenmiş ve dekore edilmişti.
Odama vardığımda odamda bir hizmetçi bekliyordu. Beni akşamki baloya hazırlamak için orada olduğunu söyleyip bir sürü şatafatlı elbise çıkarmaya başladı. Çıkardığı her elbise diğerinden daha koyu renkte ve süslüydü. En sonunda gece mavisi diğerlerine göre belki de en az gösterişli olanı çıkardığında ağzım açık kaldı. Koyu mavi, bacağımın üst kısmına kadar bir yırtmacı olan, korse kısmı ise kimsenin delemeyeceği kadar kalın olan bir elbiseydi. Elbiseyi alıp üstüme geçirdiğimde hizmetçi beni belki de hayatımda sadece birkaç kez oturduğum sandalyeye oturttu. Bir sürü pahalı makyaj malzemesi çıkarıp bazılarını yüzüme sürmeye başladı. Gerçekten çok kötü hissettiriyordu. En sonunda işini bitirdiğinde saçlarıma geçti. Çekiştirdiği saçlarımı en sonunda dağınık topuz haline getirdiğinde aynada kendime bakma fırsatım oldu. Sandığımdan daha güzel görünüyordum. Elbise üstüme tam oturuyordu fakat yine de silahlarımı koyacak yer vardı. Tutma yeri oymalı ve de iyice bilenmiş olan hançerimi bacağıma bağlamıştım. Odamdan çıkıp balo salonuna vardığımda tereddüt etmeye başladım. Daha önce hiç böyle olmamasına rağmen bir şekilde tereddüt etmiştim. Burada sadece asilzadeler değil halktan insanlar da vardı. Bu belki de kral ve kraliçenin bu şekilde düzenlediği ilk baloydu. Belki de ben birini öldürdükten sonra suçu halktan olan birine atmayı planlıyorlardı. Ki bu gerçekten acımasızca olurdu. Ben bunları düşünürken yanıma biri yaklaştı ve dans etmek isteyip istemeyeceğimi sordu. Açıkçası epey midem bulanıyordu ama yine de kabul ettim. Birlikte süzülürken bir anda bana adını söylediğinde afalladım, bu benim öldürmem gereken adamdı ve ben onunla dans ediyordum. Adamdan müsaade istediğimde hemen beni bırakıp başka bir kadınla dans etmeye başladı. Beni bıraktığında başım dönmeye ve midem iyice bulanmaya başladı. Bunu yapamazdım ama eğer yapmazsam kraliçe önce bana işkence eder sonra da beni öldürürdü. Bahçe çıkmak için muhafızlardan izin aldığımda beni hiç umursamadan geçmeme izin verdiler. Dışarı çıktığımda aklıma bir fikir geldi; arkamı dönüp ormana koşabilir bir daha görülmemek üzere bu şatoyu, bu ülkeyi terk edebilirdim. Böylece bu planı uygulamaya koydum. Bu karar bir gün verdiğim en iyi kararmış dememe de sebep olabilirdi, hayatımda verdiğim en kötü kararlardan birine de dönüşebilirdi.