Hayatımdaki en gerçek dışı olay okulumuzun tüm öğrencileri müzeye götürmesi sayesinde yaşandı. Ben Esma, uzun kahverengi saçlı ve ortalama uzunlukta bir kızım. Liseye bu sene başladım, aynı zamanda yeni okula. Herkes benim çok konuşan biri olduğumu söyler. Her ne kadar başlarda bunu kabul etmemiş olsam da, evet öyleyim. İnsanlarla konuşmayı severim, bundan dolayı arkadaş bulmak benim için çocuk oyuncağı. Ki, bulmuştum. Nehir ve ben en iyi arkadaş olmuştuk. Okul başlayalı iki ay olmuştu ve bizi müzeye götürme kararı almışlardı. Benim aksime Nehir çok heyecanlıydı. Çünkü o müze gezmeye bayılırdı. Ama ben pek sevmezdim. Hele okulla gidiyorsak bence çok sıkıcı olacaktı. Dediğim gibi, o gün Nehir çok mutlu ve heyecanlıydı. Ben ise bir şey olacağından şüpheliydim. Ki doğruydum.
O gün sınıf sınıf servislere yerleştiriliyorduk. Bizim sınıfa sıra gelince ilk başka her şey çok normal gelişmişti. Derken, yolun ortasında otobüsün lastiği patlamıştı. Bu yüzden müzeye kırk beş dakika geç gitmek zorunda kalmıştık. Neyse ki müzeye sağ salim varmıştık. Lakin herkes gayet mutluydu. Kaybedecek zamanımız yoktu, bu yüzden servis normalden hızlı gidiyordu. Az kalsın ağaca çarpıp kaza yapıyorduk! Vardığımız anda bize koşmamızı söylediler. Neden yaptığımızı bilmiyordum, ama koşmak zorundaydım. İçeride çok az kişi vardı. Çoğu da yabancıydı. Rehberimiz anında geldi ve bize müzeyi gezdirmeye başladı. Biraz da acele ediyorduk tabii. Biraz süre geçtikten sonra o kadar sıkılmıştım ki size anlatamam. Artık gördüğüm her antik eserden kendi kendime hikaye kurgulamaya başlamıştım. Kendimi hem bir yazar hem de bir yönetmen gibi hissediyordum. Kendi çapımda eğlenmeye çalışıyordum. Herkes müzeyi gezmeye devam ederken ben öğretmenimin görmemesi umuduyla gidip bir koltuğa oturdum. Oturmak yanlış oldu, çünkü bir süre sonra uyuyakalmıştım! Rüyamda şu an olduğumuz müzedeydim. Çok değerli olan bir antika telefonun yanında duruyordum. Etrafa bakınırken birden telefon çalmaya başlamıştı! Korkudan yerimde sıçramıştım. Telefonu açsam mı açmasam mı diye çok düşündüm. Bir tarafım açsan ne kaybedersin, diğer tarafım ise hayal görüyorsun diyordu. O sırada yanıma küçük bir oğlan geldi. Birden “Sakın o telefonu açma!” diye bağırdı. Ben ise ne olduğunu anlamaz bir şekilde ona bakıyordum. Sonra “O telefon Osmanlı dönemindeki bir suçluya ait, şu an onu arıyorlar. Eğer açarsan seni o zannedip almaya gelebilirler.” diye devam etti. Hiçbir şey anlamamıştım, hiç mantıklı değildi bu.
Rüyamda çığlık atarak uyandım. Herkes başıma toplanıp “Ne oldu?” diye soruyordu. Ben ise bunu kimseye söylemek istemiyorum, çünkü çok utanç vericiydi. Öğretmenim ise bana hem şaşırmış hem de müzeyi onlarla gezmediğim için kızgın bakıyordu. Hemen ona masum bir bakış attım. Sonra Nehir geldi ve kolunu omzuma attı, müzeyi gezmeye devam ettik. İşte bu yaşanan neden artık müzelere hiç gitmediğimin cevabı.