Hiçbir başka zamana gitmek istemezdim, ne geleceğe ne de geçmişe; neden mi? Bu soruyu cevaplamak için önce kendi zihnimize bakmamız, dahası sorguya çekmemiz gerekiyor.
Fark ettiniz mi bilmiyorum ama günümüz insanları kendileriyle baş başa kalkmaktan çok çekinmekle beraber bu durumdan canları pahasına kaçmaktadırlar. Kendileriyle yüzleşebildikleri sayılı durumdan biri boş kaldıkları zaman olabilir -ki şu anki ev karantinası koşulları altında bu şartlarla sıklıkla karşılaşıldığını düşünüyorum- yine de dikkatimizi dağıtmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Fakat bu boş zamanlar bize kendimize bakmak için fırsat yaratıyor. Biraz dikkat edersek ve kendimize olabildiğince üçüncü şahıstan bakmaya çalışırsak böyle durumlarda aklımıza gelen kendimiz aynı zamanda benliğimiz günümüze ait olmuyor, ya geçmişteki ya da gelecekteki benliğimizi sorguluyor oluyoruz.
Geçmiş ve gelecek benliğimizi belli başlı kalıplara koymamız gerekirse geçmişteki hatalarımız, pişmanlıklarımız, anılarımız kısacası bizi geçmişe bağlayan her şey geçmiş benliğimizi oluşturuyor; amaçlarımız, olmayı istediğimiz ideal form, hayallerimiz de gelecek benliğimizi oluşturuyor. Şaşırtıcı olan şey nerdeyse her seferinde zihnimiz boş bulunduğu anda kendini bunlarla dolduruyor ve sizi savunmasız bırakıyor, bundan dolayı bu tür şartlara karşı savunmayı öğrenmemiş bir zihne kirli bir zihin dememin yerinde olduğunu düşünüyorum. Kirli derken aslında bahsettiğim çirkeflik yapan bir zihin.
Bunu basit bir deneyle kanıtlayalım. Bir sayaç aracılığıyla beş dakikalık bir zaman ayarlayın. Şimdi gözlerinizi kapatın ve hiçbir şey düşünmemeye çalışın, eğer zorlanıyorsanız nefes alışverişinize odaklanabilirsiniz. Süreniz bittiğinde aşağıdaki paragrafa geçip okumaya devam edebilirsiniz.
Çoğunluk olarak daha önce de belirttiğim gibi zihniniz sürekli sizi meşgul tutacak birtakım olayları ve durumları size fırlattı ve siz de fark etmeden içlerinde kayboldunuz. İşte bu yüzden aslında çok çabuk sinirleniyoruz çünkü bize yapılan her şeyi bırakmak yerine bize şahsen dokunanları en yankımızda tutarak kendimize zarar veriyoruz. Gerçekten bunu fiziksel boyuttaki bir örneğe koymamız gerekseydi “Bir kaktüse sarılmak.” derdim. Daha da kötüsü bu kaktüse her geçen gün daha da sıkı sarılıyor ve bunu sadece bizi güvende hissettirdiği için yapıyor oluşumuz açıkçası kulağa çok acınası geliyor.
Zihnimizi böyle bir kirlilikten kurtarmaksa kolay ama süreklilik isteyen bir egzersizle sağlanıyor. Siz bu egzersizi az önce yaptınız zaten. Bu egzersiz bizim anda bulunmamıza ve en önemlisi bunun farkında olmamızı sağlıyor, aynı zamanda beynin odaklanma yetisini de arttırıyor. Bunların hepsinin sonunda hayatımızın bizim için olabilecek en mükemmel şekilde ilerlediğini göreceksiniz.
Kısacası bu yüzden başka bir zamana gitmek istemezdim. Çünkü mükemmel benliğe ulaşmak pişmanlığınızın olmamasından ve yaşadığınız, yaşıyor olduğunuz ve yaşayacağınız her şeyden müteşekkir olmaktan geçiyor. Böyle bir pozisyona, başka bir deyişle günümüze, sadece kendimizi affederek ulaşabiliriz. Bunu yaparsanız hayatınızı en mükemmel şekilde yaşadığınızı da far edeceksiniz.