Sosyal medya günümüzde yedisinden yetmişine herkes tarafından kullanılan bir platformdur. Hatta dünya nüfusunun yüzde 40’ı günde en az iki üç saatini sosyal medyaya ayırmaktadır. İnsanlar çeşitli platformlarda birçok paylaşım yapıyorlar. Kendi düşüncelerini, yorumlarını, doğa, sanat ya da kendi fotoğraflarını paylaşıyorlar.
Sosyal medya psikolojisi diye bir gerçek bulunmaktadır. Beğenilmek, herkes tarafından kabul edilmek ya da ilgi görmek bu platformlardaki en büyük arzulardandır. Ne zaman bir fotoğraf paylaşılsa psikolojik olarak kafamızda milyon tane düşünce döner. “Şu kadar zamanda şu kadar beğeni almalıyım.” , “Filanca kişi gördü ama beğenmedi.” , “Paylaşımımı kaldırmalı mıyım?” gibi bir sürü düşünce. Bu denli alınan like sayısına takılmak insanı psikolojik olarak yorar. Sosyal medya kullanıcılarında da tahmin edilebileceği üzre stres ve kaygı sıkça görülür.
Birey daha çok beğenilmek için sosyal medya platformlarında çok yaygın bir şekilde kullanılan photoshop uygulamalarını kullanır. Kendini daha ince, yüzünü pürüzsüz ya da yamuk çıkan bir yerini düzeltmek amacı ile bu uygulamalara başvurur. Bundan da zevk alınır ve fark etmeden de olsa bu uygulamaların bağımlılık yaptığına dışarıdan bir göz olarak şahit olabiliriz. Örneğin; belini incelttikten sonra yüzüne geçer, daha sonra burnundaki yamukluk daha sonra gözündeki kızarıklık diye fotoğraf benliğinden çıkar. Çünkü daha güzel olabilecekken neden yapmasın ki insan bunları?
İnsanlar bu sosyal medya platformlarıyla kendi hayatlarını, görünüşlerini başkalarının “sözde” hayatları ve görünüşleriyle kıyaslamaya başladılar ve akabinde bu durum genellikle mutsuzluğa ve depresyona sebebiyet verdi. Birçok insan sosyal medyada gördüğü kusursuz hayatların, ciltlerin, fiziklerin ve güzelliklerin gerçek hayatta da var olduğuna inanıp kendilerini onlarla kıyaslayıp üzüyorlar. Peki hiç düşündünüz mü, o sosyal medyada gördüğümüz kusursuz hesaplardaki insanlar neden gerçek hayatta orada çıktığı kadar sık çıkmıyor karşımıza? Sebebi belli, gerçek hayatta “kusursuz” insan yoktur.
Çoğu insan hayal ettiği, sahip olmak istediği hayatı başkalarının yaşadığını düşünüyor. Onlar gibi olmak için lüks, pahalı mekanlara gidiyorlar, Görünüşlerini dahi beğenilmek, daha değerli hissedilmek adına değiştiriyorlar ve bu olay insan üzerinde değersizlik, yetersizlik hatta ve hatta özsaygı eksikliği gibi duyguların içten içe daha da artmasına sebebiyet veriyor. İnsanı yalnızlaştıran bu olaylar insanlar arasında kıskançlıkları ve dedikoduları arttırıyor. Maalesef ki bunlar yüzünden kimsenin kimseyi sevmediği ve hatta birçok kişinin birbirine haset ettiği bir sözde sosyal yapıya dönüşüyoruz.
Bahsettiğim gibi kötü düşüncelerin önüne geçmek tabii ki de mümkün. İnsan kendini olduğu gibi sevmeli. Kusurlarıyla, eksiklikleriyle, fazlalıklarıyla ve yanlışlarıyla sevmeli. Kusur olarak görünen o şeyler bazen en güzel, en güçlü yanımız olabiliyor. Kimsenin hayatı o sosyal medyada gördüğümüz gibi mükemmel ya da kusursuz değil. Herkesin hayatında kendine ait problemleri, eksiklikleri vardır. Hayatı ve kendimizi olduğumuz gibi sevmeliyiz çünkü hiç kimse mükemmel değildir.