Hayat, bize her zaman bir şeyleri başlatma ve bitirme fırsatı sunar. Ama asıl sorun, tam olarak bitemeyen şeylerin, içimizde açtığı keskin ve kapanmayan yaralardır. Söylenmemiş sözler, içimize kazınan keşkelerin en büyük nedenidir. Bir anda dile getirmekten çekindiğimiz o sözler, yıllar sonra zihnimizde yankılanır, sanki ruhumuza baskı yapar.
Herkesin içinde, zamanında söyleyemediği bir şeyler mutlaka vardır. Belki bir teşekkür, belki bir özür, belki de bir sevgi itirafı. Zaman geçer ve bir bakmışız ki, o an bir daha geri gelmeyecek. Fırsat elimizden kayıp gider ne kadar sıkı tutmaya çalışsakta o kum taneleri elimizden kayar ve biz maziye bakarken “Keşke” deriz. O “keşke” bir gölge gibi hayatımızı takip eder ve bizi içten içe yiyip bitirir.
Ben de birçok kez bu duygunun baskısını hissettim. Kaybedilen bir arkadaşlık, söylenemeyen bir “seni seviyorum” ya da geç kalınmış bir “özür dilerim”… Her biri, yüreğimde esip geçmesini beklediğim ama her gün hatırladıkça daha da pişman olduğum izler bıraktı. O izler, bazen bir şarkının melodisinde, bazen bir düş de tekrar karşıma çıktı. Ve o anlarda anladım ki, insan, söyleyemediği şeylerin yüküyle yaşlanır.
Kaybedilen fırsatlar, bize her zaman bir ders verir. Onlar, zamanı daha iyi değerlendirmemizi, hissettiklerimizi saklamak yerine cesurca dile getirmemizi öğretir. Ama bu dersleri öğrenmek her zaman o kadar basit değildir. Çünkü insan, zamanın sınırsız olduğunu zanneder. Oysa zaman, bir kum saati gibi sessizce akar ve biz, o kumun nasıl bittiğini diğer bir deyişle zamanın nasıl aktığını fark etmeyiz.
Bir gün her şey biter. Ama geriye, sadece yaşadıklarımız değil, yaşayamadıklarımız da kalır. İşte o an, insan gerçekten yalnız kalır. Keşkeler ve pişmanlıklarla dolu bir iç hesaplaşma başlar. Bu yüzden, hayatın bize sunduğu her fırsatı değerlendirmeli, hissettiklerimizi cesurca dile getirmeliyiz. Belki risk alırız, belki inciniriz, belki de kırılırız. Ama en azından o izler, bir pişmanlık değil yapmadığımızdan sürekli içimizi yiyip duracağına, birer anı,deneyim olarak kalır.
Sonuç olarak, hayatta söyleyemediğimiz her söz, atamadığımız her adım ve kaçırdığımız her fırsat, ruhumuzda silinmesi zor ve derin izler bırakır. Zaman asla geri gelmez; kum taneleri gibi parmaklarımızın arasından kayıp gider. Bu yüzden, bir gün her şeyin biteceğini bilerek, hayatı dolu dolu yaşamalı ve içimizde sakladığımız duyguları dile getirmekten korkmamalıyız. Unutmayalım ki, her sözün bir vakti vardır. Ve o vakit geçtiğinde, kelimelerin sesi mazide kalır. İstediğimiz kadar pişman olalım, istediğimiz kadar keşke diyelim, vakit geçtikten sonra o sözle birlikte ona ait her şey geçmişte kaybolur. Öyleyse, şimdi ne söylemek istiyorsak, şimdi söyleyelim. Çünkü başka bir zaman çok geç olabilir. Böylelikle, geriye yalnızca güzel hatıralar ve tamamlanmış anılar kalsın kesik hikayeler değil.