Cumhuriyeti yükseltecek ve yaşatacak olan gelecek neslin içinde olmam sebebiyle büyük bir sorumluluk içerisindeyim.Görevimi layıkıyla ifa etmek ise en büyük arzum.Cumhuriyetin sadece bir yönetim şekli olmasının yanı sıra ona bu kadar anlam katan uğrunda verilen mücadeledir.Hürriyeti yolunda cesareti ve fedakarlığı yadsınamaz olan atalarımdan guru duyuyor,önlerinde minnetle ve saygıyla eğiliyorum.Lakin bunun yalnız sözde değil davranış üzerinde değerli olacağının bilincindeyim.Şu anki bu durumda ve halde sahip olduğum her şeyin kaynağının ve tek sebebinin o mücadele oluşunun gerçekliği altında eziliyorum.Çanakkale’de yıllarca geçmeyen o kan rengi toprak ve kokusu,anaların yüreğinde geçmeyen o evlat acısı,lise öğrencilerinin can vermek için sıraya koşması,kadınların cephe dışında gösterdiği fedakarlıklar ve daha nicesi…Beni en derinden yaralayan da bu üstün özverilerin karşılığını veremeyeceğimin aşikar oluşudur. 29 Ekim 1923!Sen bir tarih değilsin!Bir kurtuluşsun ,bir kuruluşsun.’Türk Cumhuriyeti’ isimli bir çocuğun yaratılış tarihinin resmiyete dökülmüş halisin.o çocuk nice yüzyıllara daha şahit olacak.Oulu bayrak semada ebediyen dalgalanacak!Türk Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak!Bu emanet bizler önderliğinde süregelecek.Mavi gözlü dev…En büyük armağanım,tüylerimi diken diken eden kahramanım,koşulsuz sığınağım…Mustafa Kemal Paşa’m.ben sana hayranım,muhtacım.100 yıl önce yarattığın o çocuk bugün benim mesuliyetim altında.Bana duyduğun güven benim en büyük tesellimken sana karşı beslediğim duygular ise en büyük belirsizliğim.’Anlatılmaz , yaşanır ‘cümlesinin bendeki karşılığısın.Omavi gözlerinin derinliğinde,sarı saçlarının sıcaklığında,kalbinin her atışında, dudaklarının her kıvrılışında,her uzağa dalışında. işte ben uzaklardayım Ata’m.
‘Geçmiş değil bugün gibi yaşıyorum hala seni.’Her güneşin doğuşunda,heryutkunuşumda,her soluğumda,her zaman hatırımdasın.
100 yıl bir kalıp sadece ve sen ki kalıpların dışında olansın.her yıl katlanan coşkuyla kutladığım çocuğun doğum gününü bu yıl da artan saygımla , bilgimle kutlayacağım. Ama değişmeyen tek bir şey olacak o da benim sana olan çaresizliğim. Varlığını her an şükür ve ‘iyi ki ‘lerle anıyorum.Senin tavsiyelerin ve öğütlerin ışığında çalışıyorum. Bıraktığın mirasın mesuliyetini göğüslüyorum. Anıtkabir’i her ziyaret edişimde o şanlı bayrağın huzuruna oynum eğik yürüyor,İstiklal Marşı’mı en derin duygularla mum vaziyetinde okuyor ve saygı duruşunda tüm benliğimle var oluyorum. Senin toprak altında kalan bedenin haricinde yeryüzünde kalan fikirlerin doğrultusunda yaşamımı sürdürüyorum. Ne mutlu ki Türk’üm diyebilene!