İnsanlık tarihinde yavaş yavaş yeni bir sayfa açılırken yeni bir düzen isteyen ve hayal edenlerin sayısı geçtiğimiz her yıl artmaya devam ediyor. İnsanlar artık bir şeylerin yanlış olduğunu ve değişmesi gerektiğini öncekinden çok daha yüksek bir sesle söylüyor ki bunun başlıca nedeni içinde yaşadığımız, eşsiz diye tabir ettiğimiz gezegenimiz Dünya’nın ağır ağır karanlığa gömülüyor olması. Ancak bundan daha acı olan; habitatımızı, belki de yerini hiç dolduramayacağımız en değerli varlığımızı kendi ellerimizle bu hale getirmemiz. Peki, bu habitat katli sürdürülürse ne olacak?
Yanıt basit: Bu kez yok olmaktan kurtulamayız, bir nevi bindiğimiz dalı kesmiş oluruz. İşte böyle olası senaryoları öngören çoğu kişi artık geri döndürülemeyecek boyutta hasar almış bu gezegeni arkamızda bırakıp yepyeni yaşam alanları bulmamızın yapılacak en mantıklı hareket olduğunu düşünüyor. Hem biz zarar vermesek bile bir zaman sonra ihtiyaçlarımızı karşılayamayacak olan bu dünyayı önünde sonunda terk etmemiz kaçınılmaz ve gereklidir, diyen insanların sayısı da bir hayli fazla. Ayrıca bilimin de bize gösterdiği gibi parçası olduğumuz galakside daha keşfetmediğimiz milyonlarca ve hatta milyarlarca yıldız ve o yıldızların etrafında dönen gezegen var. Bir tanesinin bile bizim Dünya’mızla benzer özelliklere sahip olması oraya yaşamı taşımak için gayet yeterli olacaktır. Bu, yıllar sürse de sonunda oraya varacak ve orada yaşamaya başlayacağız, Dünya’nın tükenmiş kaynakları bizim için bir sorun olmaktan çıkacak ve böylece insanoğlunun soyu sonsuz evrenimizin bambaşka bir köşesinde devam edecek.
İlk başta bu fikir kulağa çok fantastik ve bilim-kurgu filmi senaryosu gibi gelse gün ve gün gelişen teknoloji artık bunun bir hayalden öte gerçekleşebilecek bir şey olduğunu kanıtladı. Fakat bu fikre katılmayanlar da yok değil. Böylesi bir gezegenler arası göçün, götürüsünün getirisinden fazla olacağını ve bu sebeple Dünya’da kalıp doğduğumuzun yeri eski haline getirmeye çabalamamız gerektiğini düşünen kişiler evimizi korumamızın en iyisi olacağını da belirtiyor.
En nihayetinde yaşadığımız yer olan Dünya’nın kaynakları sınırlı ve geometrik artan insan nüfusuna yetmeyeceği de su götürmez bir gerçek ancak burayı terk etmek pek de kolay değil. Şu ana kadar uzaya giden insanların sayısı yalnızca beş yüz altmış beş iken sekiz milyar insanı toplu bir biçimde başka bir gezegene götürmemiz şu an için olanaksız. Fakat yaşanabilir başka gezegenler aramak ve bunun için bütçe ayırmak, uzay araştırmalarına destek vermek; bir yandan Dünya’yı kurtarmaya çalışırken yapmamız gerekenlerin başında geliyor. Böylece hem yaşam koşullarımızı iyileştirir hem de geleceğimizi güvence altına alırız.
Dünya değişiyor, dolayısıyla hayatımız da değişiyor. Yeni koşullara ayak uydurabildiğimiz kadar yaşayacağımızdan yeni bir düzen oluşturmalı ve buna göre hayatımıza devam etmeliyiz. Bunun yanında merak etmeyi, sonsuzluk ve ötesinde neler olduğunu düşünmeyi asla bırakmamalıyız çünkü bizi kurtaracak olan işte bu yaşam ve bilme arzusudur.