Şu hayatta tesadüf yoktur. Eskiden tesadüflere inanırdım ancak şimdi kelimeyi duysam insanları susturuyorum. Aslında her şey gerçekliğe ,düşünülerek oluşturulan olaylara dayanır.
Lise sondaydım. Türkiye eğitim sistemine aşina olan herkes on ikinci sınıfı ızdırap, keder, oda dolusu kitaplar ve gözyaşı olarak tanımlar. Ancak benim için hayatımın en eğlenceli senesiydi. Kuvvetle muhtemel en anlamlı senem on ikinci sınıftı.
Her zaman hayatıma renk katmayı sevmişimdir. Hiçbir zaman sıkıcılığa, renksizliğe dayanamam. Her zaman çevremde bir uğraş olmasını isterdim, arkadaşlarımla bile ilişkimi buna göre düzenlerdim. Örneğin: Kişi kendine zaman ayırıp kitap okuyorsa ya da sinemaya, tiyatroya gidiyorsa, benim için arkadaşlık tamam olurdu.
O zamanlar ders çalışmaktan bunaldığımda, kendimi kitapların derin ve sonsuz dünyasına kaptırırdım. Benim için kitap okumak, hortumun içine hızlıca girmek gibiydi. Her yeni kitapta, bana farklı farklı dünyalar , karakterler eşlik ederdi. Her birinin kendi içinde ayrı bir mücadelesi, motivasyonu vardı. Eğer gerçekten düzgün ve anlamlı bir kurguyla yazılmışsa kitap, kendimi ona kaptırmamamın imkanı yoktu. Hele bir de sürükleyiciyse, cennet bahçesinden bir meyve yemiş gibi hissederdim kendimi. Benim için zamanla kitap okumam, bir nevi bağımlılık haline gelmişti.
Üniversiteye hazırlanırken, her gün kütüphaneye çalışmaya giderdim. Kütüphaneye çalışmaya giderken bindiğim toplu taşıma aracında benimle aynı yere her gün gidenleri görürdüm. Size o toplu taşıma aracını anlatmam için gerçekten o ortamı hayal edip söylediklerime inanmanız gerek. Nedenine gelince ,belki de çok alışık değilsinizdir bu tür durumlara ya da sadece yurtdışında olduğunu sanırsınız ama biz Türkler aslında kitap okumayı severiz ve bağımlılık oranında da bir kitap okuma alışkanlığımız vardır. Belki bu söylediklerime inanmadınız ama benim gözlerim bu duruma o toplu taşıma aracında her gün şahit oldu. Ben az sonra anlatacaklarımı hep tesadüf sandım. Aslında hiçbir zaman tesadüf eseri bunları yaşamamışım.
Toplu taşıma aracında gerçekten kimsenin elde edemeyeceği dostlar, sırdaşlar, gerçekten kan kardeşim diyebileceğim kankalarım oldu. Size iki kişiden kısaca bahsedeyim: Tabii ki birincisi Nezaket. Nezaket her zaman etrafına neşe saçan sevgi dolu bir insandı. Ne zaman bir derdim olsa, ona giderdim. Gerçekten de kötü günümde yanımda olan, beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan, çekinmeden her şeyimi anlatabileceğim, günümüzde maalesef nadir bulunan değerli insanlardandı.
Bazı insanlar yaşlanır ama sadece bedenen yaşlanır. Bu tanıma uyan, hayatımı etkileyen çok değerli bir büyüğüm bana üniversite sınavında bile destek olmuştu. Halen görüştüğüm büyüğüm, benim hayatıma o bir sene boyunca belki de en çok katkıyı sağlayan kişiydi. Öncelikle kitabın nasıl doğru ve hızlı okunduğunu, kitaptan çıkarılan ana fikrin nasıl oluşturulacağını, kitabın konusunun nasıl anlaşılacağını bana değerli büyüğüm Neriman Teyze öğretti. Bana kitabı sevmeyi öğretti. Kitabın içinde kendimi yormamamı, her yeni kitapta başka bir dünyanın kapısını aralamamı, kitaptaki karakterleri kendi içimde özümsememi sağladı. Yani kısacası bir yıl gibi kısa bir sürede, hayatımın güzelleşmesini sağlayacak değerli bir insanla karşılaşma fırsatı buldum. İlerleyen zamanlarda aynı kitabı satın alıp, hangimiz daha kısa sürede ana fikri kavrayarak hızlı okuyacak yarışması bile yapardık. Okulun senemiz gereği uyguladığı sistemin yanına bu alışkanlıklar da eklenince, yazı yazma ve okuma hızımı güçlendirmiş, kısa sürede öğretmenlerimin ve arkadaşlarımın beğenisini toplamıştım.
Bir gün, her zamanki gibi toplu taşıma aracına bindiğim sırada, Neriman Teyze’nin gelmediğini fark ettim. Açıkçası çok üzülmüştüm hatta gözlerim dolmuştu. Çünkü ona bir şey olabileceği ihtimali gözümün önünden hızlıca geçmişti. Sonra kendi kendimi teselli ettim ve asla böyle bir şey olmayacağını bildiğimden gözyaşlarımı hızlıca sildim ve onu telefonumla aramaya koyuldum. Ancak beni meşgule alıyordu. Ben de en sonunda ümidimi kestim ve her zaman erken geldiğimde oturduğum koltuğuma oturdum. Tam oturacakken bir parça kağıt buldum. Özenli ve inci gibi yazılmıştı. Galiba biri düşürdü diye düşündüm ama gözlerimi kağıttan ayıramadım. Kağıtta sahaflarda bile nadir bulunabilecek bir kitaptan bahsediliyordu. Bunu biliyordum çünkü daha önce Neriman Teyze ile bahsetmiştik. Notta, o kitabı bulup yarın koltuğumun yanına bırakmam rica edilmişti. Bunu yapanın arkadaki alay eden kızlar grubu olduğunu düşündüm ve ‘’hadi bu oyunu devam ettireyim.’’ Dedim.
Kitabı üç ay boyunca aradım. Aramadığım kitapevi, sormadığım sahaf kalmadı. Bütün İstanbul’un altını üstüne getirsem de bulamadım. Artık umudum kalmamıştı ama yine de bakayım diyerek son bir umutla daha önce gittiğimden emin olamadığım bir sahafa gittim.
Aradığım kitabı sonunda Taksim’in arka sokaklarındaki bir sahafta buldum. Aynı gün büyük bir heyecanla kitabı okumaya başladım. Yirmi üçüncü sayfaya geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir not buldum. O sırada her şey yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı benim için. Not kağıdı o toplu taşıma aracında gördüğüm kağıdın renginin aynısıydı. Aynı güzellikte, aynı renk kalem kullanılarak ve yine inci gibi yazılmıştı. Okumaya başladığım an, gözyaşlarıma hakim olamadım. Bunları Neriman Teyze yazmıştı. Notta şunlardan bahsetmişti. Kendisi çok ciddi bir hastalığa yakalanmış ama üniversite sınavım bitene kadar benim bundan haberdar olmamı istememiş. İnsan yufka yürekli ince düşünceli olunca böyle oluyor işte. ’’Belki sen bu satırları okurken benim hastalığım ilerlemiş olacak ve bir daha asla o araca, kütüphane için binemeyeceğim. Ancak şunu unutma ki kalbim her zaman seninle olacak. Sonuçta aynı gökyüzünü paylaşıyoruz. Bensiz de olsa senden ricam, lütfen o kitabı her gün yaptığımız gibi oku ve bir şeyi bulunca değerini bilmesini bil. Seni çok seviyorum güzel kalpli, güzel gözlü kız. Ancak sakın beni bulmaya çalışma, bana ulaşamıyorsan zaten, bil ki hastalığım ilerledi ve seninle o durumda konuşamam. Görüşürüz güzel kız…’’
Ben bu satırları okuduktan sonra ağlamaya başladım ama ona verdiğim sözleri tuttum. Kitabı bitirdim ve onunla yaptığımız çalışmaları yaptım. Onu her hatırladığımda gözlerimi silsem de her zaman güçlü oldum. En önemlisi de, onun öğütlerini ve deneyimlerini dinleyerek hayatın ne kadar güzel ve yaşanılacak bir yer olduğunu daha iyi kavradım. Sizden ricam, hayatınızda bir kere bile benim gibi şanslı olduysanız, bunun değerini bilin ve o kişiye sarılın, onu hiç bırakmayın…