Son Yolculuk

Gemideydi yine. Babası deniz keşfi için zorla bindirmişti, muhtemelen yüz ikinci kez. Dalgalar onları bir oraya bir buraya savuruyor, tüm mürettebat aceleyle gemide açılan delikleri kapatmaya çalışıyordu. O ise transa geçmiş gibi sadece ayakta olan biteni izliyordu. Daha sonrasında bir ses geldi:” Sizi güvenli bir yere götüreceğiz prensim.” Yardakçısı olan Johan söylemişti bu cümleyi.

Kafasını ona çevirip tamam anlamında bir bakış attı prens. Birlikte prensin eşyalarını almak için güvertedenkamaraya giderken Kaptan:” Gemi bayılıyor!” diye bağırdı. Yani gemi batıyordu, aceleyle gemide yanda asılı olan küçük kayıklara yöneldiler. Onlar birine bindi. Dalgaların şiddeti yükselmiş artık rüzgarın uğultusu yanında oturan Johan’ı duymasına da engel oluyordu.

Bakışlarını gemiye çevirdiğinde kaptan, mürettebatı ile kayıklara koşuyordu. Yanlarına gelen mürettebattan 2 kişiden biri hemen kayığın bağlı olduğu halatı çözdü ve kayıkta yanına oturdu. Diğeri de gaz lambasını yaktı ve böylece gecenin karanlığına kendilerince son verdiler. Kayığı dengede tutmak çok zordu, dört kişi kayığı dengede tutmak için şekilden şekle girip duruyordu. Kayığı dengede tutarken saatler geçti. Sonunda rüzgar dinmişti Güneş ufukta ince bir şekilde ilerlerken göz kapaklarını daha fazla açık tutamadı ve uykuya daldı.

 

Gözlerini açtığında gördüklerine inanamadı, yatakta uzanıyordu. Yanında duran Johan, prensin gözlerini açtığını görünce:” Prensim, iyi misiniz? Bir şey lazım mı? Aç mısınız?” diye soruları sıraladı. Ona tebessüm edip:” Neredeyiz biz?” diye bir soru sordu prens, bu sırada etrafa göz atmaya başladı. Johan ise beklemediği bir cevap söyledi:” Bunu size söyleyemem!” sesindeki telaş onda hem merak hem de şüphe uyandırdı.

Johan’ın uyarılarına aldırmadan ayağa kalktı, sırtı tutulmuştu ancak alışmış olduğu bir acıydı. Dikkatini üstündeki kıyafetler çekti, gemide giydiği üniformadan farklıydı, daha çok fakir bir ailenin çocuğunun kıyafetleri gibiydi. Kumaşı yıpranmış ve etek kısımlarında yamalar vardı. Beyaz olan rengi solmuş ve hafif çamurlanmıştı ama sevmişti, üzerinde şu zamana kadar tatmadığı bir duyguyu hissediyordu, yani sevgiyi. Yamasının düzgün ve özenli yapılmış olması bunun bir kanıtıydı.

Odadan çıkmak için kapıya yöneldiğinde önüne Johan geçti. Johan ondan 1-2 santim daha uzun ve ondan daha kaslıydı, bu da Johan’a avantaj sağlıyordu. Johan’ın yüzünde zor anlaşılan panik vardı. Bir şeyler olduğu belliydi fakat söyleyecek gibi durmuyordu. Ama emin olması gerekiyordu:” Bana söylemek istediğin bir şey var mı Johan?” diye bir soru sordu prens.

Doğal olarak cevap gelmedi, Johan sanki suçlu bir çocuk gibi başını öne eğmişti. Prens buna anlam veremedi ama zaten zamanı da yoktu. Buradan çıkmak için planlar yapmaya başladı çünkü kimse dile getirmese de bu odada tutsaktı. Yatağa geçti ve uzandı, aklındaki plan buradan kaçarak çıkmak değildi, Johan onu kendi elleriyle çıkaracaktı.

Uzandıktan sonra gözlerini kapattı sanki uyuyacakmış gibi, Johan da her zamanki gibi uyumayacaktı. Yatağın başucundaki koltuğa geçti, prensi izleyecekti. Uyurken sesli nefes alıyordu prens bu nedenle nefesi kesilirse fark edecekti. Ayrıca geçmişte bir olay yaşanmıştı ve Johan saraydaki doktorları çağırmak yerine panikten prensi taşıyıp doktorlara götürmüştü. Prensin planı nefesini tutmak ve odadan çıkarmasını beklemekti.

Bir süre sonra nefesini tutmaya başladı, içinden de sayıyordu prens. Bu sırada kapı açıldı ve odaya iki kişi girdi. Konuşmaya başladılar:” Prens sonunda öldü. Artık tahtın varisi benim.” Bu ses Johan’dan gelmişti. Daha da şaşırtıcı olan şey:” Evet, artık prensimizi(!) son yolcuğuna uğurlayabiliriz kocacım.” Bu prensin kız kardeşinin sesiydi. Sonra başka bir ses:” E ne zaman vuracağım onu?” diye bir soru sordu. Johan:” Şimdi!” diye bağırdı ve odada bir el silah sesi duyuldu. Prens artık ölmüştü.

Odada kalan üç kişi yemin etti ve bu konudan asla bahsetmediler. Johan krala haberi ilettiğinde kral kalp krizinden öldü ve otomatikman Johan kral oldu.

(Visited 190 times, 1 visits today)