Kulaklarım çınlarken tek anlayabildiğim kelimeler ‘Hadi, Ji nolur kapıyı aç.’ olmuştu. Sesler giderek boğuklaşıyordu, bacaklarım vücudumu taşıyamıyordu ve görüşüm bulanıklaşıyordu. Dengemi sağlamaya çalışırken sırtımı kapıya dayayıp yavaşça kendimi yere bıraktım. Görünüşüm tamamen kararmadan önce kapının öbür tarafından Minho’nun kapıyı açmam için bağışlarını duydum.
Her şey nasıl böyle oldu, niye? Neden benim için bu kadar uğraşıyor?
Sabah erken saatlerde perdenin arasından giren güneş ışığının yüzüme vurması ile uyanmıştım. Yatağımdan kalkıp banyoya yöneldim. Karşımdaki aynadaki yansımamla göz göze geldim. Sonunda kurtulacağım; bu iğrenç, bedenden, kişilikten, düşüncelerden, stresten, insanlardan… Ama onu geride bırakacağım için kendimi kötü hissetmiyor da değilim.
Yüzüme soğuk su çarpıp banyodan çıktım. Odamda asılı olan yırtık takvime bakıp tebessüm ettim. Sonunda o gün cidden geldi. Elime bir kalem alıp 19’un üzerine bir çizik attıp çantımı aldım, hava serin olduğu için üstüme ceketimi giyip dışarı çıktım.
Okula vardığımda saat çoktan 8 olmuştu. Hava çok güzeldi, güneşli ve serin. Elimi ceketimin cebine sokup dün gece yazdığım notları sıktım. Derin bir nefes alıp okula girdim. Bu saatlerde kimse gelmediği için şanslıydım, hemen sınıfa gidip dolapların önünde durdum. Gözlerim elimdeki notlar ve dolaplar arasında gidip geliyordu. Her notun hangi dolaba gireceğini bildiğimden hızlıca notları koydum. Sıra son dolaba gelmişti, Minho’nun dolabı. Tam notu koyacakken duraksadım ‘gerçekten bunu yapmalı mıyım?’ diye düşündüm. Sınıfa yaklaşan ayaklar seslerini duyunca son notuda hemen koyup sınıftan çıkarken yolumu biri kesti. ‘Ah, Ji nası-’ Minho’nun sözünü bile bitirmesine izin vermeden hızlı adımlarla sınıftan çıktım. Kalp attışım hızlanmıştı ve ellerim titriyordu, ‘niye şimdi geldin?’ diye sormak istiyordum ama çoktan okuldan çıkmıştım.
Ji’nin niye böyle davrandığını anlamamıştım, dolabıma gidip eşyalarımı bırakmayı planlıyordum ama dolabı açınca gördüğüm notu alıp çantamı yere bıraktım. Notu okurken yanaklarımdan göz yaşları akıyordu. Notu bitirince hemen okuldan çıkıp Ji’nin evine koştum. Ana kapıyı aralık bırakmıştı, içeriye hiç tereddüt etmeden girdim. Her odayı tek tek ararken banyodan gelen boğuk ağlama sesleri ile banyoya doğru yöneldim.
Sakince kapıyı tıklattım ‘Ji kapıyı açar mısın, nolur?’ Cevap alamayınca panik olup kapıyı daha sert tıklattım ‘Ji hadi ama, yapma bunu!’ Yapmaz değil mi? Niye yapsın ki? Gözümdeki yaşları tutmaya çalışırken son bir kere daha kapıya tıklattım ‘Hadi, Ji nolur kapıyı aç.’ yine cevap gelmedi. Kapıyı zorlayacakken sert bir çarpma sesi duydum. Kapıyı açmanın bir yolunu bulmalıydım. Kapıyı her ne kadar zorlasamda açılmıyordu. Aklıma Ji’nin odaların ve banyonun anahtarını yatak odasındaki çekmeceye koyduğu geldi. Hemen koridorun sonundaki odaya koşup tüm çekmeceleri karıştırdım. Son açtığım çekmecede anahtarı bulup geri banyoya koştum. Elim titrediği için anahtarı düzgün tutamıyordum. Kilidi açınca kapıyı ittirmeye çalıştım ama bir şey engelliyordu. Tüm gücümle kapıyı açtığımda gördüklerime inanamadım. Ji’nin kanla kaplı bedeni önümde duruyordu.
‘Görüşürüz Minho’
‘Jisung…’