Her sene yaptığımız gibi yine yılbaşını kutlamak için yılbaşı ağacımızı salonumuzun ortasına kurmuştuk ve aldığımız hediyeleri o ağacın altına koyacaktık. Yılbaşına neredeyse bir hafta vardı ve ben daha kime hangi hediyeyi almam konusunda karar verememiştim. Kararımı okulda biraz daha düşünüp verecektim. Bu yüzden fazla yüksek olmayan yatağımdan indim ve camımdan dışarıya baktığımda gördüğüm manzarayla şok oldum. Dışarısı gözükmüyordu. Adeta bir ayna gibiydi. Dışarısı beyaz-gri karışımı bir renkte olduğu için camda kendi yansımamı görebiliyordum. Hemen annemin yanına koştum ve bunun ne olduğunu sordum. Sevecen bir tavırla ilk defa mı sis görüyorsun oğlum dedi ve o an her şeyin farkına vardım. Ellerim ile yüzümü yıkadıktan sonra kahvaltımı yaptım ve okul kıyafetlerimi giydim. Okula yürüyerek gittiğim için ilk defa bu kadar heyecanlı ve mutluydum. Çünkü kendimi gökyüzünde gördüğüm kocaman bulutların içinde yürüyormuşum gibi hissediyordum. Ama tek bir sıkıntı vardı. O da sis yüzünden 8-10 metreden fazla mesafeyi göremiyordum. Bu yüzden kaldırımdan yürüsem bile arabaların beni göremeyeceği aklıma geliyordu, korkuyordum. Olabildiğince dikkatli bir şekilde yürüdüm ve okula vardım.
Okulda arkadaşlarımla hediye fikirlerini konusunda konuştum. İnsan sevdiği şeyler hakkında konuşunca veya yapınca zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor. Bugün en sevdiğimiz dersler olduğu için günü nasıl geçtiğini anlamadım. Matematik dersinin olmadığı bir günü hayal bile edemiyorum. Keşke haftada ders saati olarak daha fazla matematik dersim olsa. Birkaç kuzenimin kutlama için geleceğini biliyordum fakat kuzenlerim ile benim aramda yaş farkı çok olduğu için bazen onlarla pek iyi anlaşamıyoruz. Ama yine de onlarla vakit geçirmek çok hoşuma gidiyor. Çünkü en büyük hobim arabalar hakkında benimle sabaha kadar konuşabiliyorlar. Onlar bizi ziyarete geldikleri zaman ya da biz onları ziyarete gittiğimiz zaman kesinlikle arabalar hakkında bilmediğim yeni şeyler öğreniyorum ve bu durum beni çok mutlu ediyor. Keşke onlarla daha fazla ortak noktamız olsa.
Aradan bir hafta geçti ve o gün geldi. Hediyeleri özenle seçtim ve hediyeleri vermek için zamanın gelmesini bekliyordum. Bütün aile saat 22.00’da evdeydi ve yaklaşık yarım saat sonra hediyelerimizi sırayla vermeye başladık. Her yıl olduğu gibi bu yıl da kendi hediyelerimi en sona sakladım. Hediyelerimi açmaya başladığımda arabalarla ilgili aksesuarlar çıkıyordu. Onlara benim ehliyetim olmasına rağmen daha arabamın olmadığını söylüyordum. Onlar ise sadece gülüyordu. En sona küçük bir kutu kaldı. Bu seneki hediyelerden umudumu kesmiştim çünkü kullanabileceğim işime yarayan neredeyse hiçbir şey yoktu. En azından şimdilik. Son hediye paketini açtığımda gözlerime inanamadım. Bu hediye bana annem ve babamın hediyesiydi. Araba anahtarı duruyordu hediye paketinin içinde ! Sevinçten asansöre binip aşağıya inmektense camdan atlamayı düşündüm sırf daha hızlı arabayı görebilmek için. Hepimiz birlikte aşağıya indik ve o haylini kurduğum arabaya babam ve annem sayesinde sahip olmuştum. Onlara nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim.
Onlara en iyi teşekkürün onlara karşı iyi bir evlat olmanın olduğunu ve onları gururlandırmanın olduğunu biliyordum. Bu şekilde devam edeceğim ve onları her yerde gururlandırmaya devam edeceğim.