Gözlerimi annemin meleksi sesiyle açtım. Bu hayattaki sahip olduğum en güzel şey de buydu zaten. Şafak daha yeni sökmemiş kavurucu öğlen sıcağına daha saatler vardı. Komşularımızın evlerine de koşuşturmaca hakimdi çünkü herkes öğlene kalmadan yemek arayışını bitirmek istiyordu. Sabahın sessizliğini kardeşimin ağlaması böldü. Açtı ve ağlamaktan başka seçeneği yoktu. Annem ise onu susturmak için son kalan ekmeğimizden bir lokma verdi ama bu tabii ki yeterli değildi, asla olmamıştı ve olmayacaktı da.
Aslında ben de çok açtım ama akşamı da geçirebilmemiz için sessiz kaldım. Zaten son bir haftadır kahvaltı yapmamakla beraber mideme düzgün bir lokma bir şey de girmiyordu. Herkes kendi görevini biliyordu ve ben görevim gereği nehre gidip su taşımak zorundaydım. Çömleği yavaşça kaldırdım ve yoluma koyuldum. Güneş yüzünü göstermeye başlamıştı tabii akbabalar da. Her attığım adımda çömlek daha da ağırlaşıyordu. Yüzüme vuran güneş adeta gözlerimi kör ediyor sanki hayatımda her şey çok da kolaymış gibi bir de bu beni zorluyordu. Kısa süreliğine arkamı döndüm ve yere vuran gölgemde kemiklerim belli oluşunu görmek beni şaşırtmamıştı, taşıdığım çömlek benden daha büyük gözüküyordu.
Nehre vardığımda öğlen olmak üzereydi. Hızlıca çömleği nehre daldırdım. Nehir de o kadar pisti ki adeta çamur akıyor denebilirdi. Eve varınca annem arıtmaya çalışacaktı ama çok da bir etkisi olmayacaktı zaten. Köye yaklaştığımda birden her yeri sinek kapladı ,çürümüş et kokusu midemi bulandırıyordu. Oradan acilen kaçmalıydım, elimden geldiğince hızlı bir şekilde köye vardım. Köyün meydanında birileri yas tutuyordu. Kimse ağlamıyordu daha doğrusu ağlayamıyordu çünkü çoğumuzun göz pınarları kurumuştu ve yas tutmak için sadece iniltiler çıkarabiliyorduk. Bu tür ölüm haberlerine alışmıştık artık. Hatta bazen kurtulduklarını düşünüp onlar için sevindiğim bile oluyordu. Yanlarına uğrayıp onlara güçlü olmaları gerektiğini söyledim çünkü başka yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Acaba daha on yaşında olup benim yaşadığım şeylere maruz kalan başka çocuklar da var mıdır diye düşünmeden edemiyordum çünkü sadece günü geçirmeye çalışmaktan bıkmıştım. Ancak yapabileceğim bir şey yoktu. Tıpkı diğerleri gibi sadece hayatta kalmalıydım. Belki de başka bir yerde doğmuş olsaydım istediğim kadar yemek yiyebilirdim hatta belki de okula giderdim tabii bunlar hayalden başka bir şey değildi benim için.
Eve varmama çok az kalmıştı. Ancak ayaklarım sanki daha fazla yürümek istemiyor gibiydi. Çömlek gitgide ağırlaşıyor, gözlerim de kapanıyordu. Birkaç adım attıktan sonra ise kendimi istemsizce yerde yatarken buldum. Ölmek üzereydim ve bunun farkındaydım. Hayatımın neredeyse her gününü ölmek isteyerek geçirmiştim ve şaşırılacak bir şekilde ölümün soğuk nefesini hissetmem hiçbir şekilde beni korkutmuyordu. Gözlerim yavaşça kapandı, ve sadece on yıl süren bu sefil hayatım sona erdi.