Son Akşam Yemeği

 

23.01.1998

Dışarıdaki zemheriden kurtulmanın tek yolu ya kendini çok iyi ısıtabilmekti ya da sıcak evinde yorganının altında sakince oturmak. Biz 2. yöntemi tercih etmiştik. Çünkü ikimizin de ne dışarda işi vardı ne de üşümeye niyeti, bu yüzden evde oturmak ikimiz için de en makul yöntemdi. Hava gerçekten çok soğuktu. Oysaki bugünün sabahı hiç bu kadar soğuk değildi, hatta bazı bilim adamları son 40 yılın en soğuk günlerinden olduğunu söylüyor, hava sıcaklığı -19’dan yukarıya çıkmıyordu. Haberlerde de hayvanların dışarıda donduğunu gösteriyorlardı ve her gösterdiklerinde onlara içim gidiyordu.

Haberleri daha fazla izlemek istemediğimizden, biz de Netflix’i açıp oradan güzel bir korku filmi bulmaya çalıştık. Çünkü ikimizin de haberlerden dolayı canı çok sıkkındı ve biraz da olsa adrenaline veya eğlenceye ihtiyacımız vardı. Tam korku filmi izlemeye karar verdiğimiz anda onun karnı guruldamış idi.Hemen alt kata inip yemek hazırladık. İkimiz de yemek yapmayı pek iyi bilmediğinden kolayca bir şey yaptık. Belki de kolayca bir şey yaptığımızdan çok az vakit kaybetmiştik. O akşam yemeğinin bizim son akşam yemeğimizin olduğunu bilmeden hepsini indirmiştik mideye teker teker. Bir tane film bulduğumuz da saat 23.28 idi. Hemen filmi açmamız lazımdı çünkü eğer bu şekilde aramaya devam ederlerse ikimiz de uyuyup kalacak ve sabah kendimizi televizyonun başında uyanık bulacaktık. O yüzden hemen açtık filmimizi. O arada arkadaşım da korku filmi öyle izlenmez diyip mutfağa gitti. Yaklaşık 5 dakika sonra geri geldiğinde elindeki tepside kocaman bardaklarda kola ve 2 tencere dolusu patlamış mısır vardı.

Tam korku filmini açacaktık ki kapı çaldı. İkimiz de gecenin bu saatinde birisinin geldiğine şaşırmıştık. Arkadaşım gitti ve kapıyı açtı. Hiçbir diyalog sesi gelmeden kapı kapandı ve içeri geldiğinde dışarıda kimsenin olmadığını söyledi bana. Filme başladık ve 5 dakika sonra kapı yeniden çaldı arkasında kimse olmadan. Ve ikimiz de uyumanın en iyi fikir olduğuna karar verdik. Uyumaya çalışmıştık fakat bu sefer kapı takırtıları kendini telefon çalmalarına bırakmıştı. Bir onun telefonu bir benim telefonum çalıyordu durmaksızın. Artık o açmaya karar vermişti. Telefonu açtı ve birisi konuştu. Hoparlöre almadığı için ben duyamadım fakat onun korkusu yüzünden belli oluyordu. Ne olduğunu sorduğumda ikimizin de çok yorulduğunu ve biraz uykunun ikimize de iyi geleceğini söyledi. Sabah uyanmıştım. Onu da uyandırmak niçin odasına gittiğimde o artık nefes almıyordu…

(Visited 62 times, 1 visits today)