Gün durağan. Rüzgar getirdiği kışın etkisiyle gittikçe soğuklaşıyor. Bulutlar gökyüzünü doldurmuş, güneşi saklıyorlar insan gözlerinden uzaklarda. Dünya grinin en soğuk tonuyla boyanmış; renksizlik gökyüzünden iliklerime işlemiş, sevinç duygusuna yabancı dikiliyorum sahilin ortasında.
Kumlar güneşin ilgisizliğinden adeta donup kalmışlar, ayaklarıma binlerce küçük buz tanesi edasıyla batıyorlar. Küçük kumdan tepecikler dalgaların ileri geri hareketleriyle ıslanıyor, küçülüyor, yok oluyorlar. Suyun ıslattığı yerler koyulaşıyor, daha da soğuyabilirmişçesine soğuyor ve üstlerine bırakılmış her izi yutuyorlar. İnce kumda gizlenmiş ufak tefek taşlar yalın ayak yürüyenlerin ayaklarına batıyor, onları rahatsız ediyorlar.
Su çok soğuk. Cildime değen her damla sadece bir saniye boyunca beni hayata geri döndürüyor, temaslarını kestikten sonra ıslak yerlere değen serin rüzgar sanki tenime milyonlarca cam kırığı gibi batıyor. Rüzgar saçlarımla dans ediyor, kulaklarıma uğuldayarak en sevdiği şarkıyı mırıldanıyor; kıyafetlerimin arasından benliğime süzülüyor ve kanıma işliyor. Ben üşüyorum.
Denizin üstünde uçarak birbirleriyle şakalaşan martıların gür sesleri bile yetmiyor içimi ısıtmaya. Ne uzaktaki yolcu gemisi ne de gözlerimin tek tük seçebildiği geminin içindeki insan figürleri beni mutlu edebiliyor. Ne yanımdan geçen çiftin arasında yürüyen minik çocuğun gülücükleri ne deniz kenarında dalgalarla oyun oynayan gençlerin neşesi ne arkamda kalan yoldan geçen arabaların etrafa saçtığı yüksek sesli müzik… Hiçbir şey kafi olmuyor bu içimde bitmek bilmeyen üşüme durumuna. Kendi kendime titriyorum.
Sahilin kıyısında dalgalarla sağa sola sallanan yelkenlileri ve tekneleri görüyorum etrafıma bakındıkça. Kırmızı, mavi, sarı, mor bayraklar… Rüzgara meydan okuyorlar ancak yeniliyorlar. Bağlandıkları tekneler gibi onlar da ordan oraya sallanıyorlar. İlk görüş açıma girdiklerinde eğlenirlermiş gibi gözüktüklerini düşünmeme rağmen şimdi benim gibi titredikleri fikrini atamıyorum aklımdan. Benim gibi çaresizce yerlerinde sayıyorlar, onlar da üşüyerek titriyorlar.
Sahile gelişimi veya ne zamandır aynı noktadan ufuk noktasını izlediğimi anımsayamıyorum. Gelip geçen insanlar beliriyor aklımda ve uzunca bir zaman aynı manzaraya baktığım fikrine kapılıyorum. Ancak yeterli gelmiyor bu süre bana. Saatlerce aynı noktada durmak, uçuşan martıları izlemek, kuma ayaklarımı gömmek ve kendi kendime üşümek istiyorum. Bu sahile gömülmek, kumlarla bedenimi sarmak ve soğuk suyun cildime cam kırıkları gibi batmasını istiyorum.
O sırada martılardan biri yanıma inişini başarıyla gerçekleştiriyor. Bana yaklaşıp yüzüme bakıyor ve ben onun aç olduğunu anlıyorum. Sanki telepatik bir iletişim kurmuşuz gibi, gözlerindeki ifadeden onun da aslında arkadaşlarıyla şakalaşmak yerine yemek aramak için saatlerdir göklerde uçtuğunu fark ediyorum. Gözlerini benden alıp denize çeviriyor bir saniyeliğine. Umut kırıntılarını silkeliyor adeta ve yeniden gökyüzüne yükseliyor.
Giden martıyı izlemek yerine gözlerimi tekrar etrafta gezdiriyorum. Şimdi, dünya sadece benimmiş gibi bir sessizlik ve yalnızlıkla dolu sahil. Kumda koşuşan çocuklar yok, dalgalara kafa tutan arkadaşlar yok, ayaklarına batan taşlara küfreden insanlar yok. Herkes sanki kaybolmuş gibi bir sessizliğe bürünmüş dünya. Kulaklarımda sadece rüzgarın uğultusu kalmış, parmak uçlarım buz tutmuş. Gün durağan, hava çok soğuk.