Sıradan Bir Sandık

Çok katlı binaların, aşırı gösterişli mekanların bulunduğu bir şehirde mükemmel bir evde yaşadığımı söylemek çok isterdim. Maalesef gerçek bundan biraz farklıydı. Aslında bahsettiğim devasa şehirin kıyısında küçük bir kasabada yaşıyordum. Neyseki elimde bir şans vardı: bir okul bursu. Bu sayede her gün şehre inip biraz olsun şaşaalı bir hayatım varmış gibi hissedebiliyordum.

Varlıklıların hatta aşırı zenginlerin ufak bir parçası olmak bu fırsata sahip olmak beni fazlasıyla heyecanlandırsa da okulun zorlukları yok değildi. Asla şikayet etmiyordum çünkü o zamanlar ne kadar uğraşmam gerekirse gereksin “Ya hiçbir şeyim olmasaydı?” düşüncesi beni ele geçiriyor, yaşadığım küçücük mutluluk beni umutlu kılıyordu. Daha sonra hayatımdaki her şey değişse de ben deneyimlerimi altından kalktığım zorlukları kimseyle asla değişmezdim. İyi ki de ailem kapasitemi bana göstermek için böylesine yaratıcı bir yol bulmuşlardı.

Her sabah uyanır anneme ve kardeşime selam verirdim. Babam işiyle çok meşgul bir adamdı. Çok da eve uğramazdı ama annem, kardeşimle bana onun yokluğunu hiç hissettirmemişti. O da eve geldiğinde ilk bodruma uğrar daha sonra da bizimle olabildiğince çok vakit geçirirdi. Bodrum onun gizli iş yeri gibiydi. Geri yukarı çıktığında bol bol sohbet ederdik. Sadece tek bir konudan hiç söz etmedik. Babam mesleğinden söz etmeyi sevmezdi, biz de sorgulamazdık böylece her şey gizli kalırdı. Zaten insanlar hayatlarındaki gizemler hep sorgulanınca açıklığa kavuşmaz mıydı?

Ellerimi yüzümü yıkar dişlerimi fırçalardım. Kişisel bakımıma çok dikkat ederdim çünkü annem hep başkalarından değer görmek istiyorsam ilk kendime önem vermem gerektiğini söylerdi. Daha sonra üstüme formamı giyer bisikletime atlardım. Bisikletle okula gidiyordum. Rüzgarı saçlarımda hissetmek pedallarla hızımı kendim ayarlayabilmek ellerimle güzeller güzeli şehre kadar bisikletimi yönlendirmek okuluma adım atana kadar beni son kez özgür hissettiriyordu. Şehri ne kadar sevsem de okulum için aynısını söyleyemezdim. Aslında okulu da sevmiyor değildim hayatımın en büyük imkanıydı fakat içindeki insanlar hakkında aynı şeyi söyleyemezdim. Burası sanki güçlü olanların zayıfları ezdiği bir ekosistemdi. Yenilerin hayatta kalabilmek için iki şansları vardı: Ya büyük bir yırtıcının sürüsüne katılacaklardı ya da ekosistemden silinene kadar korkuyla savaşacak yalnız ve küçük bir hayvana bürüneceklerdi. En azından buraya ilk geldiğimde böyle düşünüyordum. O zamanlar daha okula yaşı yetmediği için tüm gün evimizde annemle oturan kardeşime imreniyordum. Bazen de bu okula gelmemin bir hata olduğunu geçiriyordum içimden. Sınıf farkından doğan yüklü zorbalıklar altında ezilmeye başlamıştım o zamanlar. Parası olan herkes benim gibi burslular üzerinde güç gösterisi yapıyordu. Okulu bırakmayı düşünmüştüm bu habitattan tamamen silinmeyi göze almıştım.

İşte o zaman annemle konuştum. O kendi potansiyelimi fark etmemi istiyordu, başarabileceğimi düşünüyordu, karşılaştığım ya da karşılaşacağım hiçbir şeyin beni hayallerimden vaz geçirememesi gerektiğini söyledi. Daha sonra bodruma geçip babamla konuştu. Çok uzun süre aşağıdalardı kardeşim de uyuyordu. Kendimle yalnız kalmıştım annemin ve babamın bana söyleyemedikleri şeyler olduğunu hissediyordum, ki daha sonra her şeyi öğrenecektim, ama onları arkamda hissetmek bana güç vermişti. Çok başarılı bir doktor olmak istiyordum. O günlere yakın bir tarihte dedem vefat etmişti. Gizemli bir adamdı. Babamla saatlerce bodruma kapanıp konuşurlardı gerçi babamla konuşan tüm yetişkinler bodruma inerdi adeta kendilerini izole eder, toplantılar ve evrak işleri yaparlardı. Aslında babam işlerinden hiç kopmazdı ama bu konu benim daha dikkatimi çekmemişti. Dedem benim hayal gücümün kaynağıydı. Bana küçüklüğümden beri hikayeler anlatırdı. Cesur, maceracı kızlar güçlüklerin altından kalkar en sonunda da hep saklı bir şeyleri gün yüzüne çıkarırlardı. Doktorlar onu kurtaramamıştı. Ben de o gün kendime bir söz vermiştim: doktor olacaktım ama ben insanları kurtarabilecektim, bunun için gereken her şeyi yapacak öğrenecektim. Bütün bunları hatırlamak iyi gelmişti. Sanki kendimi yeniden inşa etmiştim.pes etmeyecektim, insanları takmayacak derslerime odaklanacaktım. Böylece kapasitemi herkese kanıtlayabilecektim. O günden sonra ne olursa olsun dik durmayı seçmiştim. İlk kez o an gözlerim açılmıştı ikinci kez yaşayacağım farkındalık daha büyük olacak ve kendimle gurur duyacaktım ama o olay daha sonraydı.

Ertesi gün kendim tekrar okula gittim. Bu sefer bisikletimden kazandığım özgürlüğü kapıda bırakmadım, yanıma aldım. İşte o zaman yeni bir öğrenci olarak üçüncü bir şansım olduğunu fark ettim. Ben kendi yolumu çizecektim. Bu koca ormanda tepelerde süzülen bir kuş olacaktım. Çok renkli bir kuş fakat renklerimi sadece yakınıma gelmelerine izin verdiklerim görebilecekti. Sadece benim de onlarla konuşmak istediklerim etkileşime geçebilecekti benimle. İstemediğim herhangi bir şey olduğunda uçup gidecektim ne de olsa ekosistemin en güçlü aslanı bile ne kadar zıplarsa zıplasın havalarda dolaşan hür bir canlıya erişemezdi. Değişimim ve yolumu tamamen benimsemem yine sıkıntılı bir süreçti ama başardım. Sınıf fakından vurmaya çalışanlara ise onlar baskı kurmadan ben bursumu hatırlattım. Onların paralı kadar benim de aklım olduğunu söyledim. Böylece son bir kaç ay ailemin desteği sayesinde ben de okul denen bu yerdeki yerimi almıştım. Bu süreçte birkaç arkadaş bile kazanmıştım. Tabii benden, kuş olmayı seçebilmiş burslu bir öğrenciden, nefret eden zenginler de yok değildi. Notlarım çok iyi gidiyodu, hayalimi gerçekleştirecek doktor olmak için gidebileceğim en iyi üniversiteyi kazanacaktım. O sırada içimi yeni bir endişe sarmıştı: Üniversitede de aynı şeyleri yaşayacak mıydım? Neyseki bu konu üzerine çok kafa yormadım çünkü annemin dediği gibi kendime değer veriyordum artık. Nasıl o lüks şehirdeki okulda kendimi kanıtlayabilmişsem üniversitede de burslu biri olarak kendi savaşımı verebileceğime inanıyordum. Zaten daha sonrasında sır çözülecek ve o zaman bu kadar uğraşmam gerekmeyecekti. Hayatım çok daha kolaylaşacaktı.

O aralar babam eve daha sık uğrar olmuştu. Her zamanki gibi bodruma iner kalan işlerini hallerdi, geri yukarı çıktığında ise ailecek vakit geçirirdik. Bu zamanlarda babamın rutinini garip bulmaya başlamıştım. Daha sonra annemle küçük sohbetleri başladı ve bu konuşmalara da çok sıradan denilemezdi. Bana okul hakkında daha çok soru soruyordu. Son aylarımdaki gelişmemin, kendimi tamamen ezdirmeyişimin ve benden kat kat mal sahibi ve ayrıcalıklı çocuklara kendimi kabul ettirişimin hikayelerini adeta gözünde bir ışıkla, hayranlıkla dinliyordu. Bu kadar dikkatli dinlemesi de o aralar garip olan başka bir konuydu. Hala onun işi veya bodrum hakkında hiç söz etmiyorduk. Bir yerden sonra dayanamayıp ona sormaya karar verdim. Rutinini takip ettim, sıra kaynaşmaya geldiğinde direk konuya girdim ve her şey bu hareketimle başladı. İkinci farkındalığımı yaşamanın zamanı gelmişti. Ona işini daha sonra da neden hep bodruma indiğini sordum. Bu sefer ben dikkatlice sırrın kapılarını aralıyacak olan o cevabı bekliyordum. Koltuğa tünemiş ve gözlerimi onun ağzına kitlemiştim. O değişik bir açılış yapmayı tercih etmişti. Kardeşimin uyuduğunu bu seferki konuşmamamızın kısık sesle olması gerektiğini hatırlattı. Sonrasında da “Sen başardın.” dedi. Ben neyi başarmıştım ve bodrum veya işiyle bu sözün nasıl bir bağlantısı vardı hiç anlamamıştım. “Annemle birlikte benden bir şeyler saklıyorsunuz.” dedim. Konumdan sapmak istemiyordum. Babam açıklamak istemiyor zannetmiştim fakat aslında anlatmaya çalıştığını bilmiyordum. Bana haklı olduğumu söyledi ve annemi çağırdı. Artık ben annem ve babam konuşuyorduk. Ufak bir çekirdek aile toplantısı olmuştu bu kaynaşma saati. Bana ilk onları dinlemem gerektiğini sonra beraber bodruma ineceğimizi söylediler. O an daha önce hiç aşağı inmediğimi fark ettim, korkmaya başlamıştım, benden sakladıkları her neyse gerçekten öğrenmeli miydim sorguluyordum. En başta da dediğim gibi tüm sırlar ancak kişilerin sorgulamaya başlamasıyla açığa çıkardı. En sonunda doğru kararı verdim, annemleri dinlemeye koyuldum. Benimle gurur duyduklarını söylediler. Sosyal sınıfım ne olursa olsun yere sağlam basabildiğim için mutlulardı. Aşağıdaki ilk konuşmalarında bana bu gizemi açıklamayı düşünmüşlerdi, bu konuşmaları okulu bırakmayı düşündüğüm zamana denk geliyordu, ama ertesi gün yıkılmadan yeniden denediğim ve uğraşlarım sonucu başardığım için ertelemişlerdi. Zaferimi sürerliliğe bindirince yani gerçekten kendim olmayı başarınca bir açıklama yapmak için sadece sormamı beklemişlerdi. Kafam çok karışmıştı, ben konuşmayı sindirmeye çalışırken aşağı inmeye başlamıştık. Evimizin bodrum katındaki sandıkta aile sırlarımız saklıydı. Sandığı açtığımda öyle şeyler öğrenecektim ki hayata bakış açım tamamen değişecekti. İndiğimizde o sandığı gördüm. Üzerinde bilgisayar olan masanın yanında öylece duruyordu. “Bu ne biçim oyun böyle!” diye geçirdiğimi hatırlıyorum içimden. Daha sonra da babamın izniyle sandığı açmıştım. İçindekileri görmemle kafamın içini bir uğultu kaplamıştı.

Sandıkta bir sürü kağıt vardı. Biraz inceleyince babama ve anneme karşı tutumum değişecekti. Annem çoktan sessizce yukarı, kardeşimin yanına çıkmıştı. Sandıktakiler sıradan kağıtlar değildi. Çekler, belgeler, anlaşmalar ve tapular görmüştüm. O anda dedemin hikayeleri aklıma sızmıştı. Sonunda kız gerçekleri hep bir sandıktan öğreniyordu. Hiçbir sandığın asla sıradan olamayacağını söylerdi dedem. Her şeyi anlamaya başlıyordum. Dedemle babam bu işte beraberlerdi, başarılı bir meslekleri vardı ve aslında çok para kazanıyorlardı. Hayalim gerçekleşmişti ,yani o zamanlar çok değer verdiğim bir şeydi zengin olmak, ama içimi de kocaman bir nefret kaplamıştı. Sonrasında onları anlayacak olsamda o sırada sadece benden neden sakladıklarını merak ediyor eğer söyleselerdi hayatımın basitleşebileceğini düşünüyordum. Bu yüzden de  tek kelime etmeden odama çıktım. Ne kadar uyumak istesem de yapamadım. İçimdeki sinir buna izin vermiyordu, en başından beri zengindim ama bu konuda nasıl hissedeceğimi bir türlü bilemiyordum. Tabii ki çok mutluydum ama bir süre sonra okuldaki zorba yırtıcılardan bir farkımın olmayacağını düşününce korkmaya da başlamıştım.

Ertesi günün okula yürüyerek gittim. Bisikletime binememiştim hislerim hala çok karışıktı. Olaylar okulda çabuk yayılmıştı, herkes o ormandakilerin çoğundan varlıklı olduğumu öğrenmişti. Herkes beni onları her an ezebilecek bir aslan olarak görüyordu. Onları suçlayamazdım böyle alışmışlardı. O an olaylar tamamen yerleşti. Mesele ne kadar paraya sahip olduğum değildiydi, önemli olan verdiğim kararlardı. Paramın olması büyük bir değişiklik yaratmayacaktı çünkü kendi yerime tırnaklarımla kazıyarak gelmiştim, korkmama hiç gerek yoktu. Ben asla otoriter bir aslan olmayacaktım. Onun yerine her zaman sonsuza dek göklerde süzülecek olan bir kuş olarak kalacaktım.

Eve döndüğümde babam beni bekliyordu. Hemen boynuna atıldım ve ona sarıldım bunu yapmayalı çok uzun süre olmuş gibi hissediyordum halbuki ailemsiz tek bir gün geçirmiştim. Sadece bir gün bile onların benim için değerini anlamama fazlasıyla yetmişti. Babam her şeyi anlattı. Büyük ve asırlardır nesilden nesile aktarılan çok başarılı bir şirketimiz vardı. Hem de bu şirket o gösterişli şehirdeydi zaten bu yüzden babam çoğu zaman evde olmuyordu. Bodrum da onun evdeki zamanlarında şirketi yönettiği ve kağıt işlerini ayarlayıp sakladığı yerdi. Haklıydım bu işte dedemle beraberlerdi, annem de biliyordu ve zengin olduğumuzu bilmediğim zaman boyunca öğütleriyle yanımda olmuşlardı. Varlıklarımızı benim için saklamışlardı. Her şey ilk kendimi keşfedebilmem ve sahip olduklarımdan fazlası olduğumu anlamam içindi. Babamı dinledikten sonra ona hak verdim. Para uğruna kendimi kaybetmek istemiyordum, kendime her zaman değer verecektim. Gizemleri çözen o  cesur, maceracı kız; göklerde özgürce uçan o rengarenk kuş olacaktım. Tabii ki üniversiteye gidip çaba harcayacak ve insalara yardım etmeye gönüllü bir doktor olacaktım. Her zaman zengindim çünkü ailem yanımdaydı şimdi param da vardı ve hayatım çok daha kolaylaşacaktı ama o kadar emindim ki ben her zaman kendime üstesinden gelecek bir zorluk bulacaktım. Savaşmayı seviyordum. Bazı konular üzerine “Evet, ben yaptım!” diyebilmek beni çok mutlu ediyordu.

Tüm bunlardan sonra dedemin görevini üstlenmeye karar verdim. Artık kendini keşfetme, yeniden yazma ve benim çıkardığım dersleri öğrenme sırası kardeşime geçmişti. Ben de onun serüveni boyunca yanından ayrılmayacaktım. Ona hikayeler anlatacak ve öğütler verecektim. En önemlisi de ona asla bir sandığın asla sıradan olamayacağını, her zaman her şeyi sorgulaması gerektiğini hep hatırlatacaktım.

(Visited 20 times, 1 visits today)