Her zamanki korkunç cumalarımızdan biriydi. Yani her cuma günü sırayla birbirimizin tüm hafta boyu en ince detayına kadar araştırarak seçtiği korku filmlerinden birini izlediğimiz sıradan bir akşamdı. İkimiz de en kolay kaynağı korku filmleri olan adrenalinin bağımlısıydık. Böyle bir hayatı olan birinin bu tür filmlerden kolay etkileneceğini düşünmezsiniz herhalde ama yanılıyorsunuz, bazen ikimizde bütün gece uyuyamaz veya yalnız tuvalete gidemezdik. Fakat bu akşam farklıydı, tüm gün işte enerjimi sonuna kadar tüketmiş ve fazlasıyla yorgun düşmüştüm. O filmi bana anlatırken bile gözlerimde hissettiğim ağırlığa yenik düşmemek için kendimi çok zor tutuyordum ki bu benim için hiç normal değildi. Genelde kendi bulduğum filmi izletmek için ortalığı ayağa kaldırırdım ama ağzımı açmaya bile halim kalmamıştı. Şimdi düşününce hâlâ niye film izlemem için bu kadar zorladığını düşünüyorum, insan “Sevgilim sen bugün çok yorulmuşa benziyorsun, gel bu seferlik erken uyuyalım.” falan der. Neyse artık bunun için fazla geçti; o, benim hiç fikrimi sormadan filmi açmış ve ışıkları kapatmıştı bile. Filmi ancak yarım yamalak izleyebilmeme rağmen bir kadına takıntılı, hasta, psikopat bir adamın işlediği cinayetini anlatan orta düzeyde bir filimdi. İşte benimkini izleseydik koltukta uyuyakalmış olmazdım. Kedimin tüm ağırlığını tek ayağına vererek göğsümde yarattığı baskıyla uyandım ve bir süre kendime gelemedim. Sağ olsun sevgilim üstüme bir battaniye örtmüş ama bu nasıl örtmek? Ayaklarımın ve belim dışarıdaydı. Kafamı bir an saate çevirmemle o günkü seminere ne kadar geç kaldığımı fark etmem bir oldu. Nasıl bu kadar hızlı kalkıp hazırlandığımı bilemiyorum fakat on dakika içerisinde ön kapıda kapımızı kilitleyen anahtarın hangisi olduğunu tek tek deneyerek bulmaya çalışıyordum. Birden kamera flaşına benzer bir ses duydum. Hızla etrafıma bakındım ama görünürde hiçbir şey yoktu. Bu sesi ilk kez duymuyordum. Çok önceden beri bu sesi duyuyor gibi oluyor, bazen rüyalarımda bile görüyordum.
Asansöre binerken o gizemli ifrit komşumuzla karşılaştım. Adamın yüz metre yakınında bulunmak bile beynime kaç sinyalini gönderttiriyordu. Biraz gülmek için bu adamın kapımızın önündeki çiçekleri veya ayakkabı teklerini çaldığını düşündüğümüzden ona küsmüşüz gibi davranır, ondan küs olduğumuz komşumuz diye bahsederdik. Çok iletişime geçmeden ve ona yaklaşmadan binadan bir an önce çıkmayı başardım ve sağ salim seminerime yetiştim.
Eve yine pilim bitmiş bir şekilde gelerek yine o lanet anahtarı arıyordum ki kedimin küs olduğumuz komşumuzun kapısına doğru koştuğunu ve bir an gözden kaybolduğunu gördüm. Endişelenip onu takip ettiğimde komşumuzun daire kapısının sonuna kadar açıldığını gördüm. Bu durumda içeriyle girmesem olmazdı çünkü daireden gelen tuhaf koku adeta midemi ağzıma getirmiş, bir nebze merakımı arttırmıştı. Tereddüt içinde kedimin ismini bağıra bağıra içeri girdim.
Gördüğüm şeyler gerçekten tarif edilebilir gibi değildi. Tüm mobilyaların üstlerinde, duvarlarda, yerde ve beyaz eşyaların üzerinde benim haberim olmadan çekilmiş fotoğraflarım vardı. O kadar korktum ki sırtımı duvara çarpıp arkamı hızla döndüğümde duvarda sevgilimle asılı olan bir resmimizi fark ettim. Sevgilimin suratına kırmızı kalemle kalın bir çarpı işareti atılmış ve kalbinin olduğu yere de duvarın içine kadar sokulmuş bir bıçak vardı. Kedimin kulak tırmalayıcı bağırışıyla birden irkildim. Tam o ifrit adam bana doğru hamle yapacakken sıçrayarak uyandım. Öyle sıçramışım ki beni tatlı tatlı uyandırmaya çalışan sevgilimi bile korkuttum.
”Affedersin hayatım seni korkutmak istememiştim, gel seni yatağa götüreyim bugün çok yorulmuşsun. Merak etme başka zaman senin seçtiğin bir şeyler izleriz.”