İnsan, gelişmeye açık bir varlıktır. İlkelliği aşabilmemiz tek sebebi, bizden öncekilerinin emekleridir. Fakat her insanın da kendini çevreleyen sınırları vardır. Bir insanın tam olabilmesi de bu sınırlar dahilinde ortaya koyduğu çabanın yeşerttiği çiçeklerdir. Bu aksiyomları kabul ettiğimiz takdirde, sizce insan zekası kendi sınırlarını aşmak için manipüle edilinebilir mi?
Temellendirme çalışmamıza Aziz Sancar’ın bir sözü ile başlamak isterim: ‘Çoğu insan zekaya inanır. Ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir. Ben çalışmaya inanıyorum.’. Dehasıyla Nobel ödülüne layık görülen bilim insanı Aziz Sancar, evreni anlamaya çalışma çabamız sırasında bize dostluk eden soyut zeka kavramımızın aslında somut bir çaba ile desteklendiğinden bahsetmiş. Zeki olmayı, doğuştan gelen bir beceri olarak değil de sonradan da kazanılabilen bir öğreti olarak tanımlamış. Bu yoruma tamamıyla karşı çıktığımı söyleyemem. Çünkü insanlığın ivmelenerek genişleyen evren bilgisi, en süper zekalara bile emek vermeden ekmek vermiyor. Ancak her bireyin farklı sınırları, yetileri, özellikleri vardır. Yapılan yorum her insanın yeteri çabayı gösterdiği takdirde aklına gelebilecek her alanda bir dahi olabileceğini varsayar. Belki de ele aldığımız varlık insan olmasaydı, bu yargıyı kabul edebilirdim. Ancak şartlar dahilinde konuk oyuncumuz, insandır. Bu nedenle konuya farklı bir bakış açısı getirmek gerekir.
Her insan aynı kaftandan biçilmemiştir. Katiyen tıpatıp aynı kabiliyetlere ve karakteristik özelliklere sahip iki birey bulunamaz. Sonsuz farklı olasılığın arasından da sonsuz farklı fikir ve durum ortaya çıkmıştır. İnsan istediğinde kendinin bile tahayyül edemeyeceği şeyler başarabileceğine benim de inancım sonsuzdur. Ama burada ‘istemek’ fiilinin altını çizerim. Zaten isteyen birey çalışır, çabalar ve hedefini tam ortadan vurur. Vurmalıdır da! Burada da emeğin oynadığı büyük rolü kabul etmek gerekir. Fakat arzulanmayan bir öge, çok çabalayıp çok da çuvallamaya teşvik eder. Eğitimin yüzüstü bıraktığı toplumun problemi de buradan doğar. Her insan, kendinin öğretmeni olmalıdır. Bu öğretmen, eğitimini de kendine göre vermelidir. Parlayabilecek bir mumun ateşini fitillemek, eriyip bitmiş bir diğerinin arkasından ağlamaktan daha iyi değil midir?
Kişilerin kendi yetenekleri ve de zekaları doğrultusunda parlamasına izin verildiği müddet, insanlık bir noktaya varıyor. Zekanın bir takım yöntemlerle manipüle edilebileceği de aşikar. Yine de istek ve yatkınlık bulunmadığı sürece kişi yerinde sayıklamaya mahkumdur. Bu nedensellik sürecinden de şu çıkarımı yapabiliriz: İnsan gelişime açık bir varlıktır, fakat gelişim için gerekli yatkınlık ve istek her bireye öznel bir olgudur. Böylelikle bir kişinin sınırları çizilir. O sınırlarını ötesine geçebilmek de kişi de başlar ve kişi de son bulur.
(Visited 79 times, 1 visits today)