SINIRDA İNSANLIK

Asırlar geçtikçe unutmuşuz ne olduğumuzu, nerden geldiğimizi; özümüzde hepimizin tek bir vazifesi olduğunu. Dünyayı geliştirelim derken benliklerimizi kaybetmişiz de haberimiz olmamış. Kendimizle aynı olmayanları ötekileştirip varlığımızı yüceltebileceğimizi sanmışız. Ne yazık…

Sevmek ve saygı göstermek insanları ‘insan’ başlığı altında inceleyebilmek için sahip olmamız gereken duygulardır. Sadece ailenize, çevrenize değil. Birini bazen sadece insan olduğu için bile sevmek, saymak gerekir. Bunun tam tersi ise nefret duygusudur. Nefret çok güçlü ve hissetmesi zor bir duygudur. Birine nefret beslemek sizi karartır, iyiliğinizi merhametinizi kirletir. Sevgi bu kadar güzel oysa nefret bu kadar çirkinken insanların birbirine bu sebepsiz kini nedendir?

İnsanlığın doğuşunda ne ırk vardı ne de din ne de dil. Sonradan oluşan toplumlaşmalar soyumuzun ebedi savaşını başlattı. Tanrı dinleri biz aralarında yarıştıralım, uğruna kanlar dökelim diye gönderecek kadar kötü biri miydi? Sanmam. Herkesin sonunun aynı yerde biteceği bu fani dünyadaki kısacık yolumuza bir ışık olsun diye, bize iyi insanlar olmayı öğreten kutsal bilgileri bu çirkin hırsımız uğruna feda ettik.

Sonradan renklerimizi de kattık işin içine. Siyahları köle yaptık, beyazları kral. Sadece insan oldukları için ayırdık onları. Yüzyıllarca sayısız işkenceye maruz bıraktık. Ne için? Sonunda o uğruna savaşlar açtığınız dinlerinizin buyurduğu gibi iyi insanlar olabilmek için mi? Siyahi insanların bu iç acıtan ve onlara karşı nefret dolu tarihi zamanla beyaz tenli insanların da ırkçı olarak sınıflandırılmasına yol açtı. Yani bu konuda da ayrıldı insanoğlu.

Bunlar yetmedi bir de yurdumuzdan, kanımızdan dışladılar bizi. Farklı bir toplum ‘ırkçılık’ adı altında soykırımlara uğratıldı ve bunun hakları milletimi savunmak olarak korundu. Oysa ki ırk diye nitelendirdiğimiz toplumların farklılıkları kafatası ölçümlerimizin değişkenliğine dayanmaktaydı. Ve bu tamamen bilimsel bir çalışmaydı.

Aslında bu anlattıklarımın hiçbirinin esas sebebi fikir ayrılıkları değildi. Büyük devletler genellikle ekonomik çıkarlar ve toprak için birbirleri ile savaşmak zorundalardı. Halkı manipüle etmek için dini ve milliyetçi içgüdülerini sömürmeleri gerekmekteydi . Bu doğrultuda her yolun mubah olduğunu gördüler. Çünkü bir insan en büyük savaşını sevdiklerini ve inançlarını korumak için verebilirdi. Bunları tehlike altında gören her kimsenin gözüne perde indirilebilirdi. Çıkar güden her devlet de halkına bunu yaptı. Sonunda elde ettiğimiz dünyada gördük ki ne sevgi ne de saygımız kalmış. Yani insanlığımız kendi sınırlarımızdan çıktığımız anda yok olmaya başlamış.

 

(Visited 40 times, 1 visits today)