Roger Ebert’in “Sinema, düşünce ve duygu dünyasının kapılarını açar” sözü, sinemanın izleyicilere yalnızca eğlence sunmakla kalmayıp, aynı zamanda onlara düşünme ve empati kurma becerisini kattığını söyler. Sinema, izleyicilere sadece bir hikaye sunmaz; onları bir yolculuğa çıkarır. Bir film aracılığıyla, izleyici yalnızca bir karakterin hayatını izlemez, aynı zamanda o karakterin gözlerinden dünyayı görür, onun hissettiklerini hissetmeye çalışır. Bu durum, sinemanın gücünü oluşturan en önemli unsurlardan biridir.
Sinemanın sunduğu bu deneyim, izleyicinin farklı perspektifleri görmesine izin verir. Her film, izleyiciye sadece bir hikaye anlatmaz, aynı zamanda o hikayenin içinde yer alan karakterlerin duygularını, yaşam deneyimlerini ve karşılaştıkları zorlukları anlamasına yardımcı olur. İzleyicinin, yalnızca kendi hayatındaki deneyimlere dayanarak dünyayı algılaması yerine, farklı yaşamlar ve kültürler üzerine düşünmesini sağlar. Örneğin, bir filmde zorlu koşullarda hayatta kalmaya çalışan bir karakteri izlerken, izleyici o kişinin ne kadar güçlü olabileceğini, mücadele ederken nasıl bir içsel değişim geçirdiğini anlayabilir. Bu tür deneyimler, izleyicinin hayata dair bakış açısını genişletir ve empati kurma kapasitesini artırır.
Empati, sinemanın izleyicilere sunduğu en büyük deneyimlerden biridir. Filmler, izleyicinin kendi yaşamındaki deneyimlerin ötesine geçmesine ve başkalarının hislerini anlamasına olanak tanır. Sinemada karşımıza çıkan karakterlerin yaşadığı hayatlar, izleyiciyi başka insanların yaşadığı duygusal ,ve zihinsel dünyalara çekerek, onların yerine kendini koyabilmesini sağlar. Örneğin, bir filmdeki karakterin psikolojik müxcadelerini izlemek, izleyiciyi bu zorlukları anlamaya ve o karakterle empati kurmaya teşvik eder. Bu tür bir empati, yalnızca filmin izlenmesiyle sınırlı kalmaz, izleyicinin günlük yaşamına da yansır. İnsanların yaşadığı duygusal durumları karakterler de yaşadığında, izleyici o kişiye kendini daha yakın hisseder.
Sinemanın empati kurma gücü, izleyicinin toplumlar arası empatilerini geliştirmesine de olanak tanır. Farklı kültürlerin ve yaşam tarzlarının tanıtılması, önyargıların ve ırkçılık gibi sorunlarn kırılmasına yardımcı olabilir. Filmler, sadece bireylerin kendi dünyalarını anlamakla kalmaz, aynı zamanda insanlık arası farklılıkları görmeyi ve bu farklılıkların normal olduğunu anlatır.
Bir izleyici, Dünya’nın uzak bir köşesinde yaşayan birinin yaşadıklarını izlerken, o kişinin yaşadığı dünyayı ve toplumu daha iyi anlamaya başlar. Bu, empatiyi sadece tek bir insan değil de, bütün Dünya’nın önemsemesi gereken bir durum olduğunu gösterir.
Sonuç olarak, sinema, izleyicilere farklı bakış açıları sunma ve duygusal deneyimleri zenginleştirme konusunda çok önemli bir kaynaktır. Roger Ebert’in sözünde belirttiği gibi, sinema, insanların dünyayı farklı gözlerle görmesini sağlar ve bu, empati kurmayı, insanları daha iyi anlamayı daha kolay olur. Sinema, duyguların ve düşüncelerin derinlemesine işlendiği bir alan olup, izleyicilerin hem kendilerini hem de başkalarını daha iyi anlamalarına olanak tanır.