Sinema: Yedinci Sanatın Güzellikleri

“Herkes bakmayı bilir, ama herkes görmeyi bilemez.” Sinema sanatı biraz da bundan ibarettir. Herkes bir bilet almayı, kucağında patlamış mısırıyla oturup kaç saatse bir filmi izleyip sonra da arkadaşlarına şöyle böyle bahsetmeyi bilir. Ama bir filmi gerçekten izlemek, onu tam anlamıyla anlamak, onu sayesinde ufkunu açmak, ruhiyatının daha farkında olmak, kendini karakterlerin yerine koymak, kendine not çıkartmak herkesin yapabileceği bir şey değil.

Amerikalı film yazarı Roger Ebert “Sinema, düşünce ve duygu dünyasının kapılarını açar” diyor. Ne kadar doğru! Ancak bu ifadeyi örtülü bir şekilde bir soru da takip ediyor: Ne kadar? Sinema o kapıyı ne kadar açıyor? İşte bu, tartışılmaya değer bir şey.

Sinema denilen şey aslına bakarsanız tiyatronun geniş kitlelere ulaşmak için modern dünyaya zaman içinde artmış kaynaklar yardımıyla uyarlanması da sayılabilir. O hâlde biraz da tiyatroya bakmamız gerekiyor. Tiyatronun asıl amacı zaten insanlara ibret olmaktı. Tragedyalar da komedyalar da aslında insanlara ders vermeye çalışıyordu, günümüzde de amacından şaşmamış olanları gibi. Onları izleyenler karşılarında sahnede oynayanların duygularını, düşüncelerini kendi içlerinde hissediyordu. Sinema da aynı işlevi paylaşıyor, ama biraz daha farklı bir şekilde. Zira tiyatroda seyircinin karşısında kanlı canlı karakterler var ve aynı zamanda seyircinin izlediği ortam onların kontrolü altında. Böylece tiyatroda seyirciyle iletişim kurmak daha kolay oluyor. Ancak böyle bir durumda oyuncunun mimiklerini daha az, jestlerini daha fazla kullanması ve kurgunun bazı elementlerinden seyirciye ulaşmak amacıyla fedâkârlık yapması gerekiyor.

Sinemadaysa kameralar sayesinde jest ve mimik kullanımı dengelenebiliyor ve kurgu taviz verilmeden ekrana yansıtılabiliyor, ancak sinema tiyatrodaki gibi seyircinin izleme ortamını kontrol edemediği gibi canlılık faktörünü de devre dışı bırakıyor. Jest, mimik ve canlılık gibi unsurların genellikle duygu dünyasına hitap eden unsurlar olduğunu hesaba katacak olursak sinemanın ruhiyata hitap etmekte tiyatronun bir adım gerisinde olduğu ancak düşünceleri yansıtmakta hiç de geri kalmadığını söyleyebiliriz. Hatta aslında sinemanın, çoğu tiyatronun hizmetinde olmayan, teknolojik olanakları kullanarak düşünceleri ifade etmekte ve desteklemekte avantajlı bir konumda olduğunu bile söyleyebiliriz. Bu sayede sinema, gerek tiyatrodan miras edindiği gerekse yalnızca kendinde bulunan özellikleriyle, spesifik olarak da günümüz dünyasında insanların düşünceleri yansıtma ve farklı bakış açılarını geniş bir kitleye ulaştırma konusunda kullanacakları bir numaralı kitle iletişim aracı hâline gelmiştir.

Duygu ve düşünceleri ifade etme yeteneğinin dışında, sinema aynı zamanda empati duygusunu ateşleme özelliğine de fazlasıyla sahiptir. Sinema sanatında en ince detaylarına kadar farklı tekniklerle yansıtılabilen insan yaşamları, izleyicilerin empati duygusunu edinmelerine ve geliştirmelerine çok büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Kabul edilmelidir ki insan türlerini anlamak onları bir kitapta okumak, başkalarından dinlemek veya sokakta her birini tek tek gözlemlemeye çalışmaktan ziyade rafine edilmiş bilgilerle dolu kaliteli bir filmde çok daha iyi bir şekilde öğrenilebilir.

Sonuç olarak, sinema sanatı bir insana birçok farklı hayat unsurunu yansıtabilme ve insanın genel toplumsal farkındalığını artırabilme kapasitesine fazlasıyla sahiptir. Bu sanatın kaliteli bir şekilde daha da gelişmesi bu kapasiteyi ve uzun vadede çeşitli meseleler hakkındaki bilgilerimiz ve düşüncelerimizi zenginleştirecek ve geliştirecektir.

(Visited 1 times, 1 visits today)