Şiirden Düz Yazıya

Senin gezdiğin bahçede tür tür çiçek açmazken bizim diyarımız bin bir çeşit baharı gizler. Kolumuzdan tutup bizi çekmek istediğin zaman dağda gezen ayaklar düz caddede incinir.

Sen mabedin kubbesinde ipince bir mozaik aramaya çalışırken kırk asırlık mabedin içini gezersin. Biz ise duvarda eskiden yazılmış bir sülüs yazı görsek hemen sarsılırız, gördüğümüz bir parça yeşil çini bize heyecan ve mutluluk verir, içimiz hep kıpır kıpır olur.

Sen rengarenk çiçekli bir sahnedeki göz alıcı bembeyaz bir kelebeğin dansına dalarken için derinden tir tir titrer, bizim de kalbimiz dağ gibi yıkılmaz bir zeybeğin toprağa diz vurduğu zaman yerinden oynar.

Yağmur sonrası fırtınayı andıran orkestra sesleri senin sinirlerine bir ürperiş getirir, ıstırap çekenlerden duyduğumuz acıklı nefesler bizde en hazin bir musiki yerine geçer.

Sen yabancı bir şehirde bulunan kadın heykelini uzun uzun anlayan bir gözle süzersin, biz bir köylünün belinin kıvrılmadığını görünce ruhumuzun en büyük zevkini duyarız.

Karşımızda yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz durduğu sürece başka bir san’at bilmeyiz, biz bu yolda türküler tuttururken sana uğurlar olsun yolumuz ayrılıyor.

(Visited 55 times, 2 visits today)