Yine bir sabah uyandım. Sıradan bir gündü. Çantamı hazırlayıp okula gittim. Okul bittikten sonra kütüphaneye uğradım. Sevdiğim bir kitabı alıp odama geçtim. Gerçeklerden uzaklaşmanın en güzel yolu buydu. Kitabı açar açmaz sayfalar uçuşmaya başladı. Şaşkınlık ve korkuyla kenara çekildim. Bir süre sonra kitabın içinden karakterler birer birer çıkmaya başladılar.
Korkudan saklanmaya çalışırken beni fark ettiler. Çığlık çığlığa kaçıştılar, ama sonra tereddütle tekrar ortaya çıktılar. İçlerinden biri, Anaya, bana dönüp:
— Biraz dikkat etsene, ödümüzü kopardın! diye bağırdı.
Sparkle ise araya girerek:
— Ne kadar hoş bir sürpriz! dedi.
Berlot sinirle lafa karıştı:
— Yeter artık, kafam şişti!
Olan bitene hâlâ anlam verememişken, bir anda odama bir kraliçe ve bir prenses girdi. Herkes, ben de dahil, eğildik. Kraliçe “Kalkabilirsiniz.” deyince toparlandık. Ona neler olduğunu sordum. Kraliçe, kitaptaki bütün karakterlerin bir şekilde gerçek dünyaya geçtiğini söyledi. “Bütün” derken kelimenin üzerine basa basa konuşuyordu. Bunun sebebini kısa sürede anladım: Kötü karakter Sparrow da dünyaya gelmişti.
Kraliçeye endişeyle:
— O nerede? diye sordum.
— Dünyaya geldikten sonra bizi geçip kaçtı, dedi.
Bu durumun ne kadar tehlikeli olduğunu hemen kavradım. Eğer Sparrow’u durduramazsak her şeyi mahvedebilirdi. Hemen herkesi topladım ve durumu anlattım. Onlara kitaptaki son bölümü sordum.
— Kitabın sonunda ne oluyordu? diye sordum.
— Savaşıyorduk ama her şey sona eriyordu, dedi Anaya.
Hepimiz bu mücadeleyi tekrar vermek zorundaydık. Bir plan hazırladık:
- Kitaba nasıl geri döneceklerini bulmak.
- Sparrow’un izini sürmek ve onu bulmak.
- Sparrow’u etkisiz hale getirip hapsetmek.
- Herkesi kitaba geri göndermek.
Bu adımları sırayla uygulamaya koyulduk. Büyük bir çabayla tüm aşamaları başarıyla tamamladık. Karakterleri tek tek kitaplarına geri gönderdik.
Her şey normale dönmüş gibiydi. Ancak ben eski halime dönememiştim. Bu sıra dışı olay, hayatıma unutulmaz bir iz bırakmıştı. Kitaplara bakışım artık eskisi gibi olmayacaktı.