Ben bir sihirbaz olsam çok şey değiştirirdim. Ben bir sihirbaz olsam, değiştireceğim ilk şey zorbalık olurdu galiba. Biz neden zorbalıyoruz ki? Biz bunu hiç sorgulamadık mesela. Dedikodu yapıyoruz, “Amaan, onlar da yapıyordur zaten!” diyerek vicdan azabından kaçınıyoruz, fakat suçu kendimiz dışında herkeste arıyoruz. Zorbalarken “Yapmasaymış, bu kadar gıcık olmasaymış” diyoruz, suçu yine de onlarda arayıp tekrar tekrar vicdan azabı çekmemek için bahane arıyoruz. Yüzüne söylüyoruz hissiz bir varlıkmış gibi ve yapmaya devam ediyoruz. Hiç dedikodu etmeyen teyze gördünüz mü? Dedemin eski okul arkadaşlarına misafirliğe gittiğimizde bile hala ilk açılan konu sınıfın en köşesinde oturan “Nazmi n’apıyor?” oluyor. Tamam kabul edelim, hoşumuza gidiyor olabilir ama bunu tam da bu yüzden değiştirmek isterdim. Hoşumuza gitmesin işte! Hırsızlık yapınca bile vicdan azabından uyuyamaz, o kolyeyi ertesi gün geri getirir koyarsınız yerine ama zorbalık ve dedikodu gerçekten bambaşka ve an itibariyle insanların bunu kendi başlarına durdurabileceğine inanmıyorum. Bir sihirbaz gerek buna!
Ben şapkasından tavşan doğuran bir sihirbaz olsam, çok bilmişliği değiştirirdim. Siz de çok sinir olmuyor musunuz öyle biriyle karşılaşınca? Hem cahil olduğunu kabul etmez, hem karşı tarafın doğru olduğuna inanmak istemez üstüne üslük bir de karşı çıkar. Eğer bir gün bir sihirbaz olursam bu insancığa şapkamdan bir tavşan değil, “En Bilgili Sizsiniz” ödülü çıkartacağım. Böyle insanların neyi iddia ettikleri de asla belli olmuyor. Acaba bunlar olmasa dünya nasıl bir yer olurdu? Belki de herkes hiçbir şey bilmediğini kabul edip gece gündüz okurdu, ve yeni şeyler öğrenebileceklerine inanıp daha çok okuyor olurlardı. Garip olan şey ise şu; savunduğu bilgi yanlış çıkınca bu çok bildiklerini düşünen insanlar suspus oturuyorlar. “Pardon, sen haklıydın” benzeri bir durum da söz konusu olmuyor. Keşke değişse de… sihirli değnek lazım işte!
Ben bir sihirbaz olsam son olarak neyi değiştirirdim biliyor musunuz? Zaman. Neden bu kadar hızlı akmak zorunda? Bir bakıyorum Ocaktayız, sonra yine biraz uyuyorum ve tekrar bakmışım Mart bitiyor. Sabah uyandığımda 5 dk daha uyumak istiyorum. Nasıl oluyor da 1 saat 45 dakika ben fark etmeden bir anda geçebiliyor da uyuya kalabiliyorum? Bir anda akşam olmasından da bahsedebiliriz. Bana kalsa ben spora da giderim, gitar da çalarım, biyoloji de çalışırım üstüne üstlük master bile yapardım. Biz bu zamanı n’apacağız? Dur desen durmaz, yavaşla desen yavaşlamaz. Peki bu zamanını yöneten nasıl yönetebiliyor? Televizyonda kanal çevirirken hiç gerçek insanların hayatının paylaşıldığı o programlardan izlediniz mi? Ben bir kere merak edip bakmıştım ve çok ilginç bir konseptle karşılaşmıştım: “Zaman Avcıları”. Bu “avcıların” olayı ne derseniz eğer, bu adamların zamanı öyle değerli ki arkadaşlarıyla yemek yemeye gittiklerinde salatayı daha hızlı yemek için salatayı öğütücüden geçirip salatayı içiyorlar. Bu bize biraz fazla saçma gelebilir ama o insanlar için gayet normalleştirilmiş bir hayat tarzı ve zaman kazanmaktan hiç de şikayetçi değiller. Hala anlamış değilim, bu insanlar bizim 10 yılımızı 50 yıl gibi mi yaşıyorlar? Aslında nereden baksak zamanlarını zaman kazanmak için harcıyorlar. Bu konsept ne zaman aklıma gelse düşündüğüm bir şey var. Kazandıkları zaman gerçekten nereye gidiyor? Böyle düşünülürse kazanılan şey asla ama asla zaman olmuyor ve sihirbaz olsam bile ne olduğunu çözebileceğimi düşünmüyorum.