Şu anki bildiğimiz Dünya henüz daha oluşmamışken, Dünya’nın şuan uzaydaki konumunda farklı bir gezegen olduğu zamanlar; bir kaç gökdelen hariç her şeyin paramparça, yıkılmış olduğu bir şehirdeyiz. Bütün bu olanların sebebi halkın kendi aralarında güçlü güçsüz ayrımı yapması ve güçlü olanların kendi başlarına “gang” adı verilen gruplar kurması. Eğer bir “gang” e üyeyseniz “gangster” oluyorsunuz. Fakat elbette bir sürü güçlü insanın kurduğu “gang” lar var ve bu kurulmuş gruplar birbirlerine düşman. Güçlü insan derken öyle statü olarak güçlü değil, gerçek anlamda güçlü çünkü bu kişilerin süper güçleri var veya fiziksel açıdan insan üstü güçlükteler. Bütün bu “gang” ler çok güçlü bir patrona bağlı, bu patron o kadar güçlü ki bu zamana kadar hiç kimse bu patronu indirmeye veya ihanet etmeye cüret edememiş. Ama ben Mattias, patronu öldüreceğim ve her şeyin başına geçeceğim.
Süper güçler konusuna dönecek olursam ya alev kontrol edebiliyorsunuz ya da ruhunuzu temsil eden bir güce sahip oluyorsunuz. Alev kontrolü hem alev yaratma hem de onları istediğiniz şekle sokma, burada kişiden kişiye farklılık gösteren bazıları ayağından bazıları ellerinden bazıları kafalarından alev yaratabiliyor. Ruhunuzu temsil eden güç çocukluğunuzda yaşadığınız bir anıya göre şekilleniyor o yüzden kişiden kişiye değişiyor. Benim süper gücüm neyse ki var ve o da alev kontrolü fakat kötü yanı ayaklarımın altından alev yaratabiliyorum bu yüzden saldırmak için düşmana ayağımın tabanıyla tekme atıyorum. Ama iyi yandan bakarsak bu sayede çok daha hızlı hareket edebiliyorum. Bu yeteneğimi göre bir “gang” ile anlaştım ve onlara katıldım, toplamda 5 kişi olduk ve onlara planımdan bahsettim. Neyse ki onlar da benimle aynı şekilde düşündü ve bana yardımcı olacaklarını söylediler. Hemen plan yapmaya başladık ve patrona gizli bir saldırı düzenleyecektik, bunu için patrona, en yüksek ve hasar görmemiş gökdelene, doğru hareket ettik.
Gizlice girmeyi planlıyorduk fakat plana katamadığımız şey, binanın girişi bir sürü güvenlik ile korunuyordu. Neyse ki hepsini güçlerimizle öldürdük ve içeri girdik yani patrona doğru ilerledik.
Garip bir şekilde içerisi karanlık ve çok sessizdi. Etrafı daha rahat görebilelim diye alev yarattım ve uçarak bölgeye göz attım. İlginç bir şekilde kimsecikler yoktu, bunun üzerine asansöre binip kat kat dolaşmaya karar verdik. Diğerleri asansörü beklerken ben dışarı çıktım ve binanın dışından uçarak içeriyi az da olsa görmeye çalıştım ama neye fayda, hiç bir şey gözükmüyordu. İçeri geri girdiğimde asansörün gelmiş olduğunu fakat arkadaşlarımın hepsinin yerde ölü bir şekilde yattığını gördüm. Burada neler olmuştu da hepsi ben dışarı çıkmadan önceki yerlerinde ölmüşlerdi, belki de bu patronun gücüydü ve karşı konulamaz bir şey olduğundan bu zaman kadar kimse karşı koyamamıştı. Ama pes edemezdim çünkü sonuçta küçüklüğümden beri bunu hayalini kuruyordum. Kendimi toparladım ve asansöre binmeden etrafı son bir kez kolaçan ettim. Hiç bir şey bulamadıktan sonra asansörün önüne oturdum ve kendime biraz moral vermeye çalıştım. Tam elimi saçlarımı götürecekken bir şey hissettim ve ellerim ben fark etmeden saçlarıma ulaşmıştı ve buz gibi olmuşlardı. Az da olsa ısıtmak için ellerimi cebime götürdüm ve cebimde “Hemen beni ara!” yazan bir kâğıt parçası buldum. Buruşan kâğıtta son rakamı silinmiş bir de numara yazıyordu. Bu kağıt ne zamandır cebimdeydi, kim koymuştu, ben nasıl hissetmemiştim gibi bir sürü soru vardı aklımda, belki de az önceki olay bu kağıtla bağlantılıydı. Numarayı arayabilmek için her rakamı denedim fakat hiç biri olmuyordu. Tam pes edecekken o numaranın aynısı fakat son hanesi imkansız olsa da bir sembol olan numara beni aradı. Telefonu açtığımda kalın sesli orta yaşta birisi konuşmaya başladı: “Mattias hakkında her şeyi biliyorum ve bana ihanet ettiğini de eğer ölümünle yüzleşmeye razı isen en üst kata gel.” telefon kapandı ve ben bu cümleden sonra patrona daha da sinir olmuştum. Son kata çıktım ve etrafta kimse yoktu…
Uçarak her yere bakmaya karar verdim ama tam uçacakken o garip his gene oldu, sanki zamanda ileri gitmişim gibi bilinçsizce bulunduğum konumdan ilerlemiştim. Karanlığın içinden bir ses yükseldi: ” Az önce deneyimlediğin his benim ruhumu temsil eden güç. Zamanda ileriyi görebiliyor ve zamanı silip istediğim şekilde düzenleyebiliyorum fakat bunu sadece ben yaşayıp deneyimleyebiliyorum. İşte bu yüzden sana her şey bilincinin dışında olmuş gibi geliyor.” dedi. Ona karşılık olarak bir kaç soru soracaktım fakat aynı şey gene oldu ve bir anda patronu arkamda buldum, bana bir yumruk attı. Ruhuyla attığı bu yumruk her yerimi kan bere içinde bırakmıştı. Hemen ayağa kalkıp alevimle ona doru süper hızda bir tekme attım, o kadar hızlıydı ki tepki bile veremedi… Ben öyle sanmıştım, aslında tekme atacağımı en baştan biliyordu ama gene de gücümü test etmek için kaçmadı veya engellemedi. Attığım tekme ile yerinden bile kıpırdamadı ve bana bir kez daha vurdu. Böyle giderse kaybedeceğimi anladım ve son çare olan gizli tekniğimi kullandım: “Corna”(boynuz). Baş parmağıma işaret parmağım ile bastırarak oluşturduğum el hareketi ile alevlerim daha sivrileşiyor, bu sayede çok daha hızlı hareket edebiliyorum. Neyim var neyim yok her şeyimi ortaya koydum ve patrona doru uçtum. O kadar hızlı gittim ki, ışık hızını aşıp atomlarım birbirlerinden ayrılıp kısa süre sonra bir araya geldi. Neler olduğunu tam kavrayamadım ama patron bunun da geleceğini görüp zamanı silmişti. Yaptıklarım hiç bir işe yaramıyordu ve son çare olan gizli tekniğimi de kullanmıştım. Artık ayağa kalkacak gücü yoktu ve bunu fark eden patron bana son darbeyi indirmek için yaklaştı. Ama bir anda başımdan elime damlamış olan kan miktarı 3 ten 6 ya çıkınca anladım ki patron zamanı ileri almış, silmişti. Bunu kendi lehime kullanmak için çok hızlı bir şekilde arkamı dönüp tekmeler atmaya başladım ve haklıydım patron arkamdaydı. “Corna” el hareketini de kullanarak patrona ışık hızından hızlı bir sürü tekme atıyordum. Patron tepki verip zamanı silene kadar ben çoktan yüz tane tekme atmıştım bile.
Patron yavaş bir şekilde yere düştü ve ruhunun gücünü temsil eden bileğindeki işaret silindi, bu da demek oluyor ki onu yenmeyi başarmıştım. Etrafıma bakındım ve fark ettim ki bu şehir böyle bir şekilde kurtarmamım imkanı yok. En mantıklı çözüm yarattığım alevler ile evreni genişletmekti, bu sayede gezegenler yok olacak yerlerini yenileri alacaktı. Fakat bu söylenmesinden çok daha zordu, evreni genişletmek için gerekli olan ısı seviyesini yaratmak için neyim var neyim yok her şeyimi vermeliydim. Bunun için bir elimle “Corna” el hareketini öbür elimle ise sadece bir kere kullanabileceğim çünkü kullanıcı için ölümcül olan “Rock n Roll” el hareketini yaptım. Çok büyük bir patlama gerçekleşti ve uzaya doru uçtum. Artık burada vücudumdaki tüm alev kaynağını tüketene kadar alev yaydım ama zaten el hareketleri sayesinden bu çok da uzun sürmedi. Evren genişledi ve evren beraber her şey genişledi. Bu genişleme her şeyin ikiye yırtılmasına sebep oldu. Başarmıştım artık her şey sıfırdan başlayacaktı, sıfıra dönmüştük…