Şeytan’ın Cerbezesi

     Havva ile Adem’in birer günah tohumundan döllenen güruh insanoğlu olan bizler ilk önce iyilikle kutsandık. Torunu olduğumuz Havva ve Adem’den günahın tadını aldık, iyi yanımızı ateşe attık sonucu olarak cennetten kovulduk. Bizler, bir fısıltı kadar uzağımızda olan şeytanla aldanmayı ve aldatmayı; bizler, şeytanla imzaladığımız yazısız sözleşmeyle onunla aramızdaki kavgamızı başlatıp bedel olarak masaya iyiliğimizi koyarak savaşı öğrendik. Bizler, Adem’in oğlu Kabil’den kardeşi sırtından bıçaklamayı; bizler, onun kanını damarımızda taşıyarak çocuğumuza miras bıraktığımız lanetin sahibesi olan Kabil’den, bize aşılanan güveni alıp şeytanın avucuna bırakarak ihanet etmeyi öğrendik. Peki ya tüm bunları öğrenen biz insanoğlu nefesini soluduğumuz havaya, yaratıldığımız toprağa, damarımızda akan ab-ı hayata ve içimizdeki sönmeyen ateşe yıkım getirmeyi kimden öğrendik?

     “Önce iyilikle kutsanmış yanımızın kuklacısıyken şimdi ise mahşer meydanına çevirdiğimiz zihnimizin kuklasıyız.”

     Tanrı’nın asma bahçesi cennetten kovulan insanoğlu aslında mutlak doğrudan da kovulmuş oldu. Böylece de bizler doğruyu düşürdük yanlışa gebe kaldık. Yaratıcı insanoğlunun omzuna adı Rakib ve Atid olan katip meleklerini görevlendirdi. İnsanoğlu bu meleklerin yaptıklarının unutmayacağından habersizdi. Ödenmeyecek bir kefaretin cezasının boyundurluğu altında insanoğlu dünyaya sürgün edildi, orayı kendimizin belledik. Fakat kimse bilmiyordu ki; kendimizi ev sahibi sandığımız dünyada misafirdik aslında.

     “Bozuk bir saat de değildik ki bir kere de olsun doğruyu gösterelim.”

“-Keşke nedir Olric? Hatalarımız efendimiz. Çok mu hata yaptık? Keşke diyecek kadar efendimiz.” – Oğuz Atay (Tutunamayanlar)

     Melekler kanatlarını üstümüzden çektiğinde kimsesizlikten bir damla çalındı içimize. Yalnızlığın öz çocuğu olan sessizliğimiz, yalanlarımızı konuşurken bizler ilk kez kendi başımıza düşünmeyi keşfettik; içimizden düşünen bir insanoğlu yarattık. Fikirlerimize kurşunlarımız geçmedi lakin biz kendi fikrimizle yine yeniden kendimizi vurduk. Gün geçtikçe şeytana pazarladığımız ihsan yanımız da böylelikle bizi terk etmeye başladı.

”Dayanılmaz olan aslında yaşam değil insanlarmış.”- Franz Kafka (Aforizmalar)

”Böyle bir çağın insanı olmak, imtihan olarak hepimize yeter.”- Can Yücel (Sevgi Duvarı)

    Gün ışığı görmeyen bazı fikirlerimiz, kötü yanımızı sulayarak karanlığın fidanını içimizde büyüttü. Biz insanoğlu elimize geçeni içimizdeki kor alevlere atarak yıkım getirdik; kendi zihnimizde, önce ihsan yanımıza ihanet ederek ilk kez yıkım getirmeyi öğrendik. Sonrasında büyüttüğümüz fidan ilk meyvesini verince Tanrı’nın son hediyesi olan bastığımız toprak, içimize çektiğimiz nefes ve yaşam anahtarımız olan suya yıkım getirdik, yıkım getiren olduk. Zaman aktı geçti unuttu insanoğlu Tanrı’nın son hediyesini, tüketti onu da yaratıcısının güveni gibi…

     “İlhamımızı geceden aldık peki ya gündüzden alsaydık o vakit ne olacaktı?”

     “Bizler sanıyoruz ki İsrafil borusunu öttürünce kıyameti başlatacak lakin unutuyoruz kendi kuyumuzu kendimiz kazıyoruz.”

(Visited 587 times, 1 visits today)