Ne olduysa tam o an, ben mumları üflediğim sırada oldu. Odanın içindeki tüm sesler o saniye içinde sessizlik yemini etmiş gibi karanlığa gömülmüştü. Ne etrafı görebiliyordum ne de olacakları tahmin edebiliyordum. Nefesim odada yankılanan tek şeydi ve onu susturmak için bütün odağımı nefesime kitlemiştim. Aniden bir tıkırtı sesi geldi, yavaş yavaş yaklaşarak odanın görünmeyen kapısına kadar usul usul süzüldü ve aniden hiçliğe büründürdü kendisini.
İşte o an nefesimi kesmiştim istemsiz bir şekilde. Ne kıpırdayabilecek cesaretim vardı ne de bacaklarımı kıpırdatabilecek gücüm. Sessizlik bir bataklık gibi hissettirmeye başlamıştı artık. Hareket edememe sebep olan, nefes almaya cesaret ettirmeyen bir tıkırtı beni bu sessizliğin içine çekiyordu. Gözlerim ölümüne kapalı bir şekilde sımsıkı kapalıydı ama rahatsız edici bir his gölerimi açmam için yalvarıyordu adeta. Gözlerim irademe karşı çığlıklar, darbeler savuruyor ancak onları açmamak için yaşamadığım ikilemlerde gidip geliyordum. Bir saniyeliğine minicik bir ayrılış oldu iki kapağın arasında rahatça nefes almalarını sağlamak için. Karanlığın içinde sadece ben ve iki çift kırmızı göz duruyordu ve bu çift göz neredeyse gözlerime değecek yakınlıktaydı. Saf kırmızı tonları bana dik dik bakıyordu, ruhuma işliyordu korkuyu adeta. Bir saniye o an yıllar gibi hissettirdi ve gözlerimi kapamak için adeta uçurum kenarında kürek çekiyormuşcasına çaba sarf ettim. Tıkırtı bir anda etrafımda dönmeye başladı. Durmaksızın korkutu danslar edermişcesine, çıldırmşcasına dönerek sayamadığım kadar etrafımda döndü ve kalbim her tur bitiminde daha da yerinden çıkacakmış gibi atmaya devam ediyordu. Sessizlik… tek bir sesin dahi yankılanmadı bir sessizlik… Hiçbir güç bana orada gözlerimi açtırtamaz ve nefes aldıramazdı. Kendimi orada saatlerce bir heykelmişim gibi kandırabilecek konumdaydım. Ama merak insanoğlunun en büyük zayıflığı işte. Bağırıp çağırıyor, zincirlerini kırmak istiyor benliğimi paramparça etmeye debeleniyordu sesin kesilmesiyle.
Tıkırtı bir iki dakika geçmeden ayakkabı sesine benzer bir sese dönüşmüştü. Şimdide etrafımda işkence edermişcesine yavaş yavaş yürüyen bir çift ayakkabı sesi vardı. Beynim bu ani oluşan etkileri kabullenmekte zorluk çekiyordu. Gördüğü çift kırmızı göz bir türlü zihninden silinmiyor aksine daha da netleşiyordu. Arka planına da bu ayakkabı sesinin ağırlığı bir melodi katıyordu. Sessizliğin işkencesiydi adeta. Beni delirtmeye başarabilecek kadar güçlü bir korku ve merak. Kendimi kemiriyordum kaçmak için ama merakım zincirleri eline alıp ayaklarıma kelepçeler takıyordu. Kırmızı gözler teker teker çoğalmaya başlamıştı. Etrafa kar tanelerinin sessizliği gibi yayılıyordu. Gözümün kapalı olmasına rağmen bir titreme hissettim gözlerin yayılmasını izlerken. Elimden başlayarak dirseğime kadar, dirseğimden boynuma kadar minik veya büyük bitişik kırmızının gözleri çevrelemişti beni. Gözümün kapalı olması nafileydi artık. Korkunun bir haydası yoktu bundan sonra, derin bir nefes alarak tüm varlığımla bağırmak istedim sadece. Üç, iki, bir ve şimdi diye geçirdim içimden. Suratımda beliren sadece hafif bir gülümsemeydi ve sadece bir damla göz yaşı. İşte şimdi sessizlik çökmüştü.