Freud’un “Çok uyumak kaçmaktır, uyuyamamaksa yakalanmak.” sözleriyle başlamak istediğim bir gün, kasvetli bir sabahla karşılaştım. Uyandığımda, karanlık gökyüzü ve yağmurla ıslanmış sokaklar beni karşıladı. Freud’un bu sözleri kafamda yankılandı, bir tür kaçış mı arıyordum?
Gözlerimden süzülen damlalar, sanki düşüncelerimi yıkayarak içsel bir temizlik sağlıyordu. Bu sırada, Gorki’nin “Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun.” sözleri aklıma geldi. Belki de bilmediklerimizden kaçarken, gerçek uykuya ulaşabilir miydik? Bu düşünceyle sokakları adımladım, bilinmezliğe doğru bir yolculuk başlatmış gibi hissettim.Bir kafede oturup, kahvemi yudumladım. İnsanlar telaş içindeydi, ancak ben içsel bir sükunet bulmuştum. Freud’un kaçışa dair sözleri kafamda dolaşırken, bir yandan da Gorki’nin bilgi ve huzur arasındaki dengeyi anlatan sözleri düşündürüyordu. Belki de bilgelik, kaçtığımız gerçeklerde gizliydi.Bu düşüncelerle birlikte, şehrin karmaşasından uzaklaşıp doğaya yönelme arzusu içimde filizlendi. Ormanda dolaşırken, sessizliğin içinde bilinçaltımın derinliklerine iniyormuş gibi hissettim. Freud’un “uyuyamamaksa yakalanmak” sözleri, beni gerçekle yüzleşmeye çağırıyordu. Gün batımıyla birlikte, gökyüzünde beliren renk cümbüşü beni etkiledi. Belki de kaçmak yerine, içsel bir dinginlik bulmak mümkündü. Gorki’nin “Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun.” ifadesi, bilgeliğin sadece dışsal değil, içsel bir yolculukla elde edilebileceğini hatırlatıyordu.
Öyküm, bilinçaltımın labirentlerinde dolaşırken, kaçmak ve yakalanmak arasında bir denge kurmaya çalışan bir yolcunun hikayesiydi. Belki de gerçek uykuya, içsel bir huzura ancak bu dengeyi sağlayarak ulaşabilirdim. Günün sonunda, yağmurun dinmesiyle birlikte, bilinçli bir şekilde uykuya dalmaya karar verdim; çünkü belki de en iyi uykular, kaçıştan çok, gerçeğin kabulüyle gelirdi. Yavaşça ormanın içinden ilerlerken, gölgelerin oyunuyla zihnimdeki karmaşa dağılıyordu. Freud’un “uyuyamamaksa yakalanmak” sözü, adeta bir pusulaydı; bilinçaltımın derinliklerinde kaybolmuş duyguları ve düşünceleri gün yüzüne çıkarıyordu. Belki de kaçmak, aslında kendimizden kaçmaktı. Gorki’nin bilgelikle ilgili sözleri ise, her adımımda beni rehberlik ediyordu. Az bilmekle sadece bilgi eksikliğini değil, aynı zamanda iç huzursuzluğunu da geride bırakabileceğimi düşündüm. Ormanın içindeki huzur verici sessizlik, bu düşüncelerle bütünleşiyordu. Bir an, Freud’un “çok uyumak kaçmaktır” ifadesi, yaşamın telaşı içinde kaybolan anlam arayışımı anlatıyordu. Belki de uykusuzluk, kaçtığımız gerçekleri yakalama çabamızdı. Her adım, bu içsel keşif yolculuğunda bir ilerleme gibi hissettirdi.
Gecenin karanlığı çökerken, yıldızların altında oturup düşündüm. Gorki’nin sözleri, bilgeliği sadece kitapları okuyarak değil, yaşayarak elde edebileceğimiz gerçeğini hatırlatıyordu. Bilgi, hayatın içindeki deneyimlerden doğardı ve bu deneyimler, kaçışın değil, gerçeğin peşinden gitmenin bir parçasıydı. Uykusuz bir gece, içsel bir yolculuğun başlangıcı olmuştu benim için. Freud’un yakalanma korkusu ve Gorki’nin bilgelik arayışı arasında gidip gelirken, aslında kaçmak ve yakalanmak arasında bir denge bulunabileceğini anlamıştım. Belki de gerçek huzur, içsel bir denge noktasında saklıydı. Sonunda, ormanın derinliklerinde kaybolduğum anlarda bile, bilinçaltımın çağrısına kulak vermek ve gerçeği kabul etmekle ilerleyeceğimi biliyordum. Uykuya dalarken, içsel bir dinginlikle dolu bir geceye doğru yelken açtım. Çünkü belki de en gerçek uykular, kaçıştan çok, içsel bir denge ve kabullenmeyle bulunurdu.
Karanlık ormanın içindeki patikada adımlarımı sürdürdüm, etrafımda bir sessizlik hüküm sürüyordu. Freud’un “çok uyumak kaçmaktır, uyuyamamaksa yakalanmak” sözleri, bu gizemli yolculuğumda adeta bir rehber gibiydi. Kaçmak ve yakalanmak arasındaki ince çizgiyi keşfetmeye devam ettim. Gorki’nin “Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun.” ifadesi, bilgiye aç olan zihnimde derin izler bırakıyordu. Belki de sadece az şey bilmek, ruhsal huzurun anahtarıydı. Ormanda dolaştıkça, doğanın bana öğrettiği, sade ve derin bilgeliği hissettim. Bir çeşit aydınlanma anı yaşarken, gökyüzündeki yıldızların altında durup düşündüm. Freud’un kaçış ve yakalanma kavramları, yaşamın kaotik dansında bir denge kurma çabamı yansıtıyordu. Gorki’nin bilgelikle ilgili öğüdü ise, sadece kitaplardan değil, yaşamdan alınan derslerle dolu bir bilgelik arayışına işaret ediyordu.
Sonunda, ormanın derinliklerinde bir nehir buldum. Sessizce akan suyun yanında oturup düşündüm. Bilinçaltımın derin sularında, kaçmak ve yakalanmak arasında yüzen düşüncelerim, nehir gibi akıp gidiyordu. Belki de hayat, bu akışta bir denge bulma sanatıydı. Uykuya dalmadan önce, ormanda bir ateş yakıp etrafında oturdum. Gecenin sessizliği içinde, Freud’un ve Gorki’nin sözleriyle içsel bir diyalog kurdum. Belki de gerçek huzur, kaçışın değil, içsel bir denge ve öğrenme sürecinin bir sonucuydu. Gökyüzündeki yıldızlara bakarken, içsel bir huzur ve kabullenme duygusu içinde uykuya dalmanın verdiği dinginlikle, gizemli yolculuğumun sonunda bir başlangıca adım attım.