Her pazar olduğu gibi o gün de çok geç bir saatte kalkmıştım. 1980’lerin modasına uyma hevesiyle bir önceki günden hazırladığım kıyafetlerimi giyip bir şeyler atıştırdıktan sonra dışarı çıktım.
Güneşin tepede olduğu bir saatti. Mutlu bir şekilde yemyeşil parkta gezerken “Her şey çok güzel!” diye bir çığlık atmamla uzaktan birinin “Üzülme, geçer.” dediğini duymam bir oldu. Bunu diyen kişinin sesle yakından arkadaş olduğu belliydi çünkü hızına yetişebiliyordu. Arkamı döndüm, etrafa bakındım ama kimse yoktu sanki. Biraz geri gittim ve gözüme 70’li yaşlarda duran bir adam ilişti. Bu ses ondan mı çıkmıştı, anlayamadım. Bunu sesli bir biçimde dile getirmek istedim: ”Bana mı seslendiniz?” Adam bana “Emin olamıyorsan içgüdüsel olarak doğrudur.” demekle yetindi. “Yani siz miydiniz?” diye yineledim. Adamın bakışları ve son cümlesi, bana seslenen kişinin o olduğuna beni ikna etti. ”Her şey yolunda mı?” diye sordu. Soruyu duyduğum an kendime baktım ancak bir sorun varmış gibi görünmüyordu. “Neden sordunuz?” diye merak içinde sormamın üzerine “Her şey yolunda mı?” diye tekrar sordu. Başımı salladım. Bana “Her şey yolundaysa kesin bir terslik vardır.” dedi. Anlam veremedim. Adamın derdi neydi? Daha zorluklarla karşılaşmamış bir çocuktum ve adamın dedikleri bana pek bir şey ifade etmiyordu. Galiba hayat onu yormuştu. Adama hiçbir şey demeden baktığımı anlayınca “Ben Murphy.” dedi. Yoluma gitmekle Bay Murphy ile sohbet etmek arasında kalmışken olağanüstü yeteneklerle düşüncelerimi okuyan Bay Murphy, “Vazgeçersen geri gelir.” dedi. Ağzımdan “Yani geri gelen siz mi oluyorsunuz?” diye bir laf çıktı. Gülümseyerek -ya da hafif sırıtarak da diyebiliriz, gülümsemesi normal bir insanınkine göre oldukça soluktu- “Evet, ben oluyorum.” dedi. “Bu fikirlerinizi kolayca çürütebilirim.” dedim kendimden emin bir tavırla. “Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değildir.” dedi bilge adam. “Anlaşılan bir tür misyonersiniz, kendi ürettiğiniz fikirleri yayıyorsunuz.” dedim ve devam ettim: “‘Emin olamıyorsan içgüdüsel olarak doğrudur.’ ve ‘Her şey yolundaysa kesin bir terslik vardır.’ sözleriniz bence çelişiyor.” dediğimde araya girerek ilk sözünün aslında “Bir şeyi anlayamıyorsanız içgüdüsel olarak doğrudur.” olduğunu ancak bu sefer onun bir uyarlamasını denediğini belirtti. Pek umursamayarak devam ettim: ”Her şey yolunda olduğu için bir terslik olmadığını düşünüyor ancak bunu tam anlayamıyorsam bu doğru olur ki bu da sizin cümlenizin doğru olmadığını gösterir. ” dedim. “Bir şeyin ters gidebilme ihtimalini engellersen yeni ihtimaller ortaya çıkar. Her türlü benim ünlü yasalarımın ters gidebilme ihtimali vardır. Ama bence kurallarım kendi kurallarım için geçerli olmayabilir.” dedi. Kendi kurallarını ayrı bir yerde tutuyordu. Belki de başka bir şey demek istemişti. Bay Murphy’nin söylediklerime bir cevabı olmalıydı ama Bay Murphy bir şey demiyordu. Devam etmeye karar verdim. Ancak birkaç yasasını daha bilmeliydim. Sordum ve “Bir şeyin olma olasılığı, istenme olasılığı ile ters orantılıdır.” yasasını öğrendim. Parkın içinde ilerlerken “Bu durumda hiç istemediğimiz olayların hepsinin olması gerekirdi. Ancak bunu bir örnekle çürütebilirim. Güneş’in içine girmek istemeyen birçok insan Güneş’e girmeden öldü. Ben de istemiyorum ve Güneş’e girmeden öleceğim.” dedim. Bay Murphy, “‘Bir şeyin ters gidebilme olasılığı varsa hep en kötü sonuç doğacak şekilde ters gidecektir.’ yasama uygun şekilde, konuşman en kötü biçimde ters gitti. Karşı fikirlerin beni yasalarımın doğruluğuna daha çok ikna etti.” dedi.
“Çözdüğün her problem yenisini yaratıyor.” diyerek arkasına bakmadan gitti.