SERVİS RÜYASI

Bugün okuldan eve dönerken hava yağmurluydu, trafik çok kötüydü hatta hiç ilerlemiyordu. Servisten dışarıya bakarken yağmurdan kaçmak için bir yerlere saklanan kişilerin kendi aralarında konuştuğunu; tek başına olanların ise ellerindeki cep telefonlarıyla oyuna daldığını; etrafta doğru düzgün yeşil bir alan olmadığını; binaların renksiz olduğunu fark ettim. İçim sıkıldı birden zaten yorgundum, kafamı cama dayayıp; gözlerimi kapattım, ,içim geçivermiş oracıkta…

Uyandığım da güneş tepedeydi, çimlerin üzerinde, kocaman bir ağacın altındaydım ama çimler sırtıma batıyordu. Etrafta rengarenk çiçekler vardı ama hiçbirisi kokmuyordu sanki çevredeki her şey maketti. Nerede olduğumu, nasıl buraya geldiğimi anlamaya çalışırken etrafta doğru düzgün kimsenin olmadığını fark ettim, arabaların yerine insanlar hoverboard benzeri makinalara biniyorlardı ve hepsi tek kişilikti.

Etrafta tanıdık bir yerler görmek umuduyla yol boyunca yürümeye başladım ama gördüklerime inanamıyordum çünkü bütün dükkanlarda çalışan insanların yerini robotlar almıştı; insanlar sadece ellerindeki tabletlere, telefonlara bakıyor, etraflarındaki başka hiçbir şeye bakmıyordu, çocuklarına bile bakmıyorlardı. Örneğin, makinalara para atıyor, robotlara ne yemek istediklerini soyluyor; makinadan kendilerine hap gibi bir şey veriliyordu. Ben de bilgisayardan fırlamış gibi görünen 60 katlı bir gökdelenin altındaki cafe benzeri bir yere oturdum, makinaya para atıp su istedim ama içtiğim suyun tadı sudan başka her şeye benziyordu. Yanıma yaklaşan robota bunun nasıl su olduğunu sorduğumda yapay su olduğunu, gerçek suyun yıllar önce tükendiğini söyledi. Bu arada robotun üzerindeki tarih dikkatimi çekti çünkü 2070 senesini gösteriyordu. Robota 2070 senesi nasıl olur diye sorduğumda bunun aslında bir şaşkınlık ifadesi olarak ağzımdan çıktığını anlamadığı için bir anda 50 yılın özet bilgisi bana anlattı. Meğer bu 50 yıllık süreçte insanlar çılgın tüketim alışkanlıklarını sonlandıramadığından doğa yok olmuş, yerini yapay doğaya bırakmıştı; su tükenmiş yerine bu tadı berbat yapay suyu yapmışlardı. İnsanlar birbiriyle görüşmüyor onun yerine sadece teknoloji ile ilgileniyormuş, bu rengârenk binalar ise sadece insanlar için kutucuklardan oluşan gökdelenlermiş. Kısacası Ankara’da hayat bitmişti, onun yerine sanal; mutsuz bir şehir haline gelmişti.  Duyduklarıma ve gördüklerime inanamıyordum ama asıl sorun ben şimdi nasıl geriye dönecektim.

Çaresizce ne yapacağımı düşünürken birisinin bana seslendiğini ve sanki deprem oluyormuş gibi sarsıldığımı hissetim; o telaşla kendime geldiğinde eve geldiğimiz için servis ablasının beni uyandırmaya çalıştığını anladım. Gözümü açıp da karşımda çocukların koşup oynadığı parkı görünce; insanların birbiriyle sohbet etiğini görünce çok mutlu oldum. Anneme olanları anlatmak için koşarak eve çıktım. Annem ile bir yandan çok güldük bir yandan da gerçekten 50 yıl sonra Ankara böyle olur mu diye konuşmadan edemedik…

 

 

 

 

 

,,,

(Visited 69 times, 1 visits today)