Şer Birliği

Bazı insanların hayatları hep yolunda görünür. İnsanlara, sanki her biri pespembe bir dünyanın içinde yaşarmış gibi gelir. Aslında bu doğru değildir. O pespembe görünen hayatların içinde sonu olmayan engeller gizlidir. Siz ne kadar o engeli atladığınızı da düşünseniz, aslında o size bağlanmıştır ve birlikte yaşayıp gidersiniz. Peki siz bu hikayenin neresindesiniz? İzleyen mi yoksa yaşayan mı?

Ben her zaman yaşayan taraf oldum. Aksiyon ve saçma sapan maceralarla dolu geçen 25 yıllık hayatım boyunca bir kere bile rahat bir nefes aldığımı bilmem. Büyük ihtimal şu an ”sen kimsin ki?” Diye düşünüyorsunuzdur. Ben kim miyim? Ben, hayatı boyunca bir kere bile doğru düzgün haber almak için anında olay yerine giden bir gazeteciyim. Şimdi düşünüyorum da, bunların olacağını önceden bilebilseydim asla gazeteci olmazdım.

Ä°lgili resim

Bilirsiniz, çoğu insan evhamlıdır. Hatta bazıları bu düşünceyi en zirve tepeye çıkarmıştır. Mesela sabah eve ekmek almak için dışarı çıkarsınız. Ancak akrabalarınızın ”aman yavrum seni kaçırmasınlar, vah vah dışarı çıkacakmış bir de ayy! ” gibi gereksiz endişeleriyle dolu bir yığın kelime duyarsınız. Evet, gerçekten bazı düşünceler fazla abartılır ama emin olun annem hiç abartmamıştı. Hayatımın başında gazetecilik mesleğini seçtiğimi söylediğimde annem bunun tehlikeli olduğunu, eğer bu mesleği illa yapmak istiyorsam kendimi olacaklara iyi hazırlamam gerektiğini ama yine de seçimin benim olduğunu söylemişti. Görüyor musunuz, şu an bunu yazıyorum. Annenizin sözünden kaçmayın lütfen. Her zaman üniversiteyi bitirdikten sonra muhteşem, ilginç ama bir o kadar heyecanlı haberleri yakalayacağımı, maceradan maceraya güzel haberlerle dolu bir olay yeri gazetecisi olacağımı düşünürdüm. Ama öyle olmadı.

Mesleğin ilk birkaç haftası güzel geçmişti. Sonraki haftalar ise bu mesleğin gerçek yüzünü yavaş yavaş istemeden de olsa öğrenmeye başladım. Acı bir şekilde de deneyimledim. Bir olay… Acı, benim hayatımı etkileyen, hafızama kazınmış, her ne kadar silmek istesem de aklımdan çıkmayan bir olay. İki yıl önce gerçekleşti. Şimdi kendimi toparladım ve size her şeyi anlatacağım.

Bir sabahtı olayın yaşandığı gün. Çok iyi hatırlıyorum. O gün mutluydum aslında, enerjik ve olumlu bir haber almanın isteği vardı içimde. Meğer o his yalanın ta kendisiymiş. Aslında her şey bir arkadaşlık savaşıyla başlamış. Bir abla, kız kardeşine belirli bir para karşılığında onun en yakın arkadaşını odaya kapatmasını ve odadan çıkarmamasını, kapıyı kilitlemesini söylemiş. Aksi takdirde annesine her şeyi küçük kızın planladığını ve bu yalanı bir şekilde annesine inandıracağını söylemiş. Küçük kız her ne kadar ablasının çok kötü bir şey yaptığını bilse de, kötülüğü kendine görev edinmiş ablasının tehditleri sonucu pes etmiş, korkmuş ve bu kötülüğü yapması gerektiğini düşünmüş. İşin en acı kısmı maalesef burada başlıyor. Ablasının en yakın arkadaşını odaya kilitlemesinin sebebi, astımı olduğunu bilmesiymiş. İşin kötüsü kızın kapalı alan korkusu da varmış. Ne kadar kötü bir şey değil mi aslında, sizi her zaman en iyi tanıyan en yakınınız olduğu için zayıf noktanızı, her şeyinizi biliyor ve günün birinde bu bildikleriyle size çok büyük bir kötülük yapıyor. Yani kişiyi yine en yakınındaki sırtından bıçaklıyor.

Peki ben nasıl girdim bu olayın içine? Haklı olarak soruyorsunuzdur, şöyle ki bu olayın yaşandığı yer büro tarzı aslında herkes tarafından bilinen ama herkesin kolay kolay giremediği bir iş yeri. Biz de buraya çok yakın, dip dibe bir binada o gün arkadaşlarla çalışıyorduk. Olay gerçekleştiği sırada ben arkadaşlarımla kafedeydim. Cani abla ve onun küçük kız kardeşinin babasının iş yeri, o gün oturduğum kafenin yanındaymış. Tabii mutluluktan dört köşeydim olaylardan yaklaşık yirmi dakika önce, hayat ne kadar kötü sürprizlerle dolu.

Sonradan öğrendiğim tarafı ve sonra dahil olduğum tarafı anlatayım. Küçük kız bunu yapmak zorunda olduğunu bildiği için, olayı planlayan kötü ablasını ve onun en yakın arkadaşını iş yerine gelmek için beklemiş. Planları böyleymiş. Sonra da kızın içeceğine mide bozucu hap koymuşlar ve kızı lavaboya gitmek zorunda bırakmışlar. O alan da daracık bir yermiş. Cani abla resmen her şeyi ince ince planlamış. En yakın arkadaşı, kötü kızın planladığı gibi lavaboya gitmek zorunda kalmış ve yerini sormuş. Oraya ilk defa geldiği için, küçük kız ”ben yeri göstereyim.”Diye eşlik etmiş. Sonrası malum, küçük kız ablasının en yakın arkadaşını, o lavaboya girdikten sonra kapıyı kilitleyerek yalnız bırakıp oradan hızlıca kaçmış. Bu arada bir şey anlaşılmasın diye de kameraları bozulmuş gibi göstermişler. Tabii astım ilacı olmayan kız zor durumda kalmış ve bağırmaya başlamış. Burada ben devreye girdim işte.

Arkadaşlarıma yakınımızdan bir ses geldiğini söyledim, alay ederek beni takmadılar, ben de yalnız başıma iş yerine doğru ilerledim. En sonunda neyse ki kapıyı kırdım ve küçük kızı buldum, Allah’tan bayılmamıştı ve bir şey olmamıştı, bana olayları anlatınca neredeyse gözden kaybolacak olan iki kızı da yakaladım. İşler burada başladı. Polisi aramaya koyuldum, kızların ellerini ayaklarını sandalyeye bağlamak zorunda kaldım. Küçük kız hiçbir suçu olmadığını söylüyordu. Ben ise ellerim titreye titreye polisi beklemeye başladım. Sonradan hesaba katmadığım bir şey olduğunu fark ettim. Büyük kötü kalpli abla elindeki kesici aletle kısa sürede sandalyeden kaçmayı başardı. Küçük kızınkini de çözdü ve kaçtılar. Polis olay yerine geldiğindeyse bildiğim her şeyi anlattım ve evime gittim. Ama tabii ki olayın etkisinden çıkamadım.

Anahtarı cebimde ararken olanları düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum Kapıyı açtığımda ise daha büyük bir sürpriz! Kendi evimde tanımadığım birden fazla yüz. İlk şoku atlattıktan sonra bana doğru gelecek olan darbeye kendimi hazırlayamadım ve yere yapıştım. Sonradan öğrendim ki gelen kişiler küçük kızın ve ablasının babası, dayısı, kuzeniymiş. Bu olayı deşmemem gerektiğini, zaten en yakın arkadaşı susturduklarını, ayaklarına bağ olan insanların evlerine girdiklerini ve mafyavari tipler olduklarını söylediler. Ben ise istifimi bozmadım ve ”adalet yerini bulacak!” Dedim. Tam o anda ellerimi ve ayaklarımı hissetmediğimi fark ettim. Uçuyordum. Dördüncü kattan adalet uğruna bir Süperman uçuyordu. Gerçekten o an bunu düşündüm.

Neyse ki yaralı olarak kurtuldum ve polise her şeyi anlattım, gerekli kanıtlar ve deliller bulununca adalet yerini buldu ve gereken kişiler gereken cezayı aldı. O günden sonra asla gazetecilik yapmadım. Hayatımın bir olayla kökünden değişebileceğini tahmin etmezdim. Siz siz olun, bir şeyin en az on adımını düşünmeden bir işe kalkışmayın derim. Bu hayatta kime ne olacağı hiç belli olmuyor…

 

 

 

 

(Visited 240 times, 1 visits today)