Miraç adında küçük sevimli bir çocuk vardı. İmkansızı yapmaya çalışıyordu, her şeyde mükemmel olmaya çalışıyordu. Ailesini gururlandıracak kadar iyi olmaya çalışıyordu ama mükemmeliyetçi olmak onu kör etti, birinin onunla gurur duyduğunu göremeyecek kadar kör etti. Ama bu onun suçu değil, babasının, Ali’nin suçuydu. Miraç ne zaman bir şey isterse ya da sorsa, babası her zaman “Önce başarı!” diyordu, Miraç net bir şekilde konuşacak kadar büyük olmasa bile. Miraç’ın mükemmeliyetçi olmasının nedeni budur. Aksi takdirde annesi Ayşe, Ali’nin yolunun yanlış olduğunu düşünüyordu, “çocukları başarılarıyla ödüllendirme” fikrinin tamamen yanlış olduğunu düşünüyor. Yani bu Miraç’ın ailesiydi, tamamen farklı fikirleri olan bir aile. Ve “Alina” adında bir ablası var, neredeyse onun hakkında konuşmayı unutuyordum çünkü her zaman bir şeyle meşgul ve Miraç ile tartışmak dışında çok fazla konuşmaları yoktur. Ablası Miraç’tan o kadar uzaktı ki Miraç bazen onun varlığını unutuyordu. Bu onun ailesiydi.
15 Ağustos 2021; her şey o gün başladı. Ailesiyle birlikte savaştı. Büyük bir kavgaydı, evden atılacak kadar büyüktü ama ailesi ona acıdı ve 2 saat sonra onu geri arayıp eve çağırdı. Miraç kavganın nedenini kimseye söylemedi ama bir daha ailesiyle konuşmayacağına yemin etti. Ailesi ona yalvardı ama Miraç asla umursamadı çünkü Miraç seçimlerinden pişman olmadıklarını biliyordu, sadece “mutlu aile” görünümünü yapmaya çalışıyorlardı. Miraç, “Keşke her şeyi değiştirebilecek sihir yapabilseydim” gibi düşündü. Ama her açıdan imkansızdı, bu yüzden ağzını kapatacak ve hiç olmamış gibi davranacaktı.
Miraç ailesinden kurtulmak için çok çalıştı. Bu arada annesi ve babasını “aile” ile kastediyorum, kız kardeşi değil, kız kardeşi aile terimini bile bilmiyor olabilir. Miraç çok çalıştı ve şehir dışındaki bir okuldan burs kazandı, bu şanstı, her şeyi değiştirme fırsatıydı. Miraç tabii ki bunu kaçırmadı ve o okula gitti. Onun için bir rüya gibiydi. Birkaç ay sonra Miraç yeni okuluna alıştı, bazı arkadaşları oldu ve notlarını daha iyi hale getirdi. Her şey mümkün olduğunca mükemmeldi.
Miraç, yeni okulunda derslerine çok önem verdi çünkü bu okula gelmek için çok şey feda etti ve bundan sonra savaşı hiç umursamadı. O kadar çok çalıştı ki, 5 yıl üst üste birincilikle okulu bitirecek kadar çok çalıştı. Lisesinden sonra hayalindeki üniversite olan Brown Tıp Fakültesi’ne %100 burslu olarak yerleşti. Hepinizin anlayabileceği gibi Miraç başarılı bir öğrenciydi ama onunla gurur duyucak, ona “Aferin!” diyecek kimsesi yoktu, bir ailesi yoktu. Ailesi onu her zaman görmezden geldi, tüm ilgi Alina’daydı. Bazen “Ben o ailede miyim?” diye düşünüyordu.
Bir süre sonra Miraç, mutlu olmadığını, hiç mutlu olmadığını anladığı için okulu bıraktı. Bütün o başarılar anlamsızdı, her şey anlamsızdı. Hiçbir zaman biri için, hatta kendi ailesi için önemli olmadığını görmezden gelmek için çok uğraştı. Bu gerçeği görmezden gelmek için çok uğraştı ama yapamadı, yapamadı çünkü Miraç bu gerçek ile yaşıyordu, onunla yatıyordu, onunla uyanıyordu, onunla yemeğini yiyordu. Bu gerçek Miraç’ı en sonunda içine hapsetti ve Miraç en sonunda pes etti. En acınası şey ise onun arkasından üzülecek, resimlerine bakıp onu anıcak kimsesi yoktu. Ülkemizde milyonlarca Miraç olması da yadırganamaz bir gerçektir. Sadece okul içindeki sınıfını belirleyen sınavda 70 değil de 69 doğru yaptı diye dayak yiyen, kemerler ile dövülen, kollarındaki morlukları saklamak zorunda olan milyonlarca Miraç var. “Bu gördüğüm en güzel şey.” diyerek bebeklerini dünyaya, ya da cehenneme mi demeli, getiren aileler o küçücük bebeğin “o” üniversiteye yerleşmesi için, “o” sınavda en çok doğruyu yapması için o bebeği katletmeye bile razılar, ne kadar komik.