“Seni Seviyorum”

Saat gece yarısını çoktan geçmişti ancak onun gözüne uyku girmiyordu. Bu birkaç haftadır böyleydi. Artık alışmıştı akşamları uyanık kalmaya ancak bazen kendini çok yalnız hissediyordu. Yattığı yerden tavanı izlerken annesinin sözleri zihninde tekrar tekrar yankılanıyordu. “Seni mi aralarına alacaklar, sen kimsin ki?”. Okulundaki popüler kızlar onu da akşam sinemaya davet etmişlerdi ancak annesinden izin istediğinde karşılaştığı tepki bu olmuştu. Gerçekten o kimdi ki? Onunla takılmak istediklerine inanmış olamazdı değil mi? Belki de sadece içten içe umuyordu bunun doğru olduğunu. Bu düşüncelerle duvarlar üstüne üstüne gelmeye başladığında yüzünü yıkamak için banyoya gitmeye karar verdi. Banyoda serin suyla yüzünü yıkayıp biraz da olsa ferahladıktan sonra aynadaki yansıması takıldı gözüne. Uzun uzun aynaya baktı ve ‘sen kimsin’ diye sordu kendi kendine aynadan cevap alacağını düşünmeden.

 

Aynadan gelen cevapla irkildi, “Sen kimsin?”. Soğuk bir esinti var gibiydi etrafta, ürpermişti birden. Sanki sıcacık vücuduna buz değdirilmişti. Bu histen ne kadar hoşlanmasa da merakına yenik düşüp aynı soruyu bir daha sordu, “Asıl sen kimsin?”. Aynadaki yansıması hareket etmeye başladı “Tanımadın mı?”. Yansımasının kendisiyle konuşması normal miydi? Önceden görmüş müydü ki onu böyle bir soru soruyordu? Ağır bir şekilde elini aynaya götürdü, ama aynadaki yansıması hareket etmiyordu. Normalde böyle bir durumda korkardı, çığlık atardı. Ama onu tutan neydi? Kendi yansımasına karşı anlamlandıramadığı bir duygu hissetmişti. Nedense korkmaktan çok ona dokunmak, onunla konuşmak istiyordu.

 

Çok geçmeden annesinin ona bağırdığını duydu. Bu durumu anlatamazdı, anlatsa daha fazla azar işitirdi. Anlatsa ne anlatacaktı ki, aynadaki yansımasının onunla konuştuğunu mu? Zaten tam anlamıyla konuşmamıştı. Belki yorgunluktan sanrılar görüyordu, belki de hepsi kafasının içindeydi. Banyodan çıktı, annesinin yanına gitti. Yine ne yapmıştı acaba? Geç saatte ses çıkardığı için azarlanıyordu bu sefer de. Alışmıştı artık fırça yemeye, ne kadar hak etmese de. Annesinin sevgisini kazanmak için yapmadığı kalmamıştı. Sonunda pes etmişti çünkü annesi onu hayatını mahvetmekle suçluyordu. Ve ne yaparsa yapsın kızını sevemiyordu. Annesinin dedikleri bir kulağından giriyor diğerinden çıkıyordu. Aklı hala aynadaki yansımasının gerçek olup olmadığındaydı. Annesi nefes nefese kalmıştı, kendi nefretinde boğulacaktı neredeyse. Annesi başıyla kapıyı işaret etti, bunun anlamı odayı terk et demekti. Bu, hayatta ilk öğrendiği şeylerden biri olmuştu. Sessizce odadan çıkıp aklı karışık bir şekilde yatağına gitti.

 

Sabah uyandığında gün yine aynı başlamıştı onun için, ne kadar bundan nefret etse de değiştirmek için elinden hiçbir şey gelmiyordu. Annesine görünmeden mutfağa inip kahvaltısı olacak krakerleri cebine doldurduktan sonra, hızlıca odasına döndü. Bugün okula gitmiyordu çünkü o popüler kızların yüzlerini görmek kendini tekrardan sorgulamasına yol açacaktı. Annesinin de çok umurunda değildi zaten. Kızın bu evde hayatta kalması bile bir mucizeydi zaten.

 

Göz açıp kapayıncaya kadar akşam olmuştu. Zamana ayak uydurmayı da unutmuştu artık. Annesinin bağırışlarını daha duymamıştı. Bu da demek oluyor ki annesi daha yukarı çıkmamıştı. Garip bir sevinç sardı içini. Daha sonra dün akşamdan beri aklında olan, aynadaki yansımasını düşünmeye başladı. Takriben yarım saattir bunun ile ilgili kendi ile tartışıyordu. Bir tarafı gerçek olduğuna inanmak istiyordu ama bir tarafı da kendisini delilik ile suçluyordu. Kafası normalden de fazla karışmıştı. Annesi daha gelmemişti nasıl olsa. Fırsattan yararlanıp banyoya gitti. Yansımasına bütün dikkatini vererek baktı. Hiçbir şey olmamıştı. Dün aynaya bakmadan önce ne yaptığını düşünmeye başladı. Yüzünü yıkamıştı ama onun bu olayla ne ilgisi olabilirdi ki? Yine de denemek istedi. Kim bilir belki işe yarardı. Su ılıktı. Aynaya tekrardan baktı. Hareket yok… Bir daha yıkadı. Yine hiçbir şey yoktu. Sinirlenmeye başladı. Bir an aklına, dün akşam yüzünü soğuk su ile yıkadığı geldi. Bir yandan içindeki iki taraf kavga etmeye başlamıştı. Hangisine karar vereceğini şaşırdı. Bunun delice bir fikir olduğuna mı inansaydı yoksa denemeye değer olduğuna mı? Hızlı karar vermek zorundaydı. Her an annesi yukarı çıkabilirdi. İçini çekti ve son bir kez yüzünü soğuk su ile yıkadı. Kafasını kaldırdı. Aynaya baktığında biraz ürpermişti. Kendisine bakan o iki gözü daha önce hiç görmemişti. Evet, kendi gözleriydi ama bir gariplik sezmişti. İşe yaramış mıydı gerçekten? Merakla aynaya yaklaştı. İçini saran korku bir anda yok olmuştu. Hissettiği mutluluğa bir anlam veremiyordu. Kimdi bu karşısındaki? Delirmeye mi başlamıştı? Yok, ne alakası vardı canım, delirmek kim o kimdi. Konuşmaya çalıştıysa da ne fayda. Tam pes etmiş arkasını dönüp odasına giderken bir ses duydu. Evet bu ses dün duyduğu ses ile aynıydı. Aynı düşü bir daha görüyor olamazdı ya. Arkasını dönüp aynaya doğru yöneldi. Ne kadar yaklaşırsa aynadan gelen homurtular büyüyordu. O kadar çok şey söylüyordu ki sanki bütün hayatını, bütün sıkıntılarını acelesi varmış gibi anlatıyordu. Her bir kelimesi bir diğeri ile, her bir cümlesi bir diğeri ile karışıyordu. Aynaya iyice yaklaştı ve sonunda iki kelime algılayabildi. Aslında bu bir soruydu “sen kimsin?’’

 

Dona kalmıştı. Algılayabildiği tek şey o cümleydi. İster istemez kendine yine ayni soruyu sordu: ‘’ Kimdim ben? Neyin nesiydim?’’ Aklını bulandırmıştı o soru. Zaten kafası yeterince karışıktı. Aynadan gelen uğultular azalmaya başladı. Bunu fark ettiğinde aynadan uzaklaşmaya karar verdi. Artık sesler daha anlaşılır ve tane taneydi. Ama tek bir sorun vardı. Aynadan gelen sesler hep kendisini sorgulamasına yol açıyordu. Bunun güzel mi, kötü mü olduğunu da daha çözememişti. “Kimsin sen? Adın ne? Nereden geldin? Bu eve ait hissediyor musun?’’ Biraz zaman geçtikten sonra sorulardan tiksinmeye başladı. Aynayı sakin bir ses ile uyarmaya çalıştı ama ne fayda. Karşısındaki düşmanı mıydı yoksa dostu mu? Tek derdi bu da değildi. Bir yandan içindeki kavga devam ediyordu. Öbür yandan aynadan gelen soruları düşünmeden edemiyordu. Ve bu onu çıldırtmaktan başka bir işe yaramıyordu. Yine merakının tuzağına düşmüştü. Aynaya yaklaştı, sakin sesiyle tekrar durmasını söyledi. Ayna bir an durdu. Ne olmuştu yoksa anlamış mıydı onu. Bir an rahatlama hissetti. Aynadaki yansımasında, kendi yüzünde hiçbir zaman görmediği bir sırıtış vardı. Ne olmuştu ki şimdi? Merakla aynaya baktı? Aynadan yayılan ses daha da yükselmeye başladı. Kendisine yöneltilen sorulardan değil, annesinin onları duymasından korkmaya başlamıştı. Aynadan yayılan sesi bastırmak için o da bağırmaya başladı ama ne fayda. O sesini yükselttikçe aynadan yayılan sesler de yükselmeye başladı. Sinirden köpürmeye başlamıştı. Ne yapacağını bilemedi. Eline bulduğu ilk şeyi alıp aynaya defalarca vurdu. Zaten küçük bir aynaydı. Tek darbe ile parçalara ayrılmıştı ama hırsını alamadığı için peş peşe darbeler atmaya devam etti. Eline batan ayna kırıklarını umursamadan, bütün gücü ile aynaya darbeler yağdırmayı sürdürdü. Sanki bütün yalnızlığını, bütün nefretini aynadan çıkarıyordu. Ta ki annesi bağırışları duyup yukarı çıkana kadar. Ne de olsa onun tek varisi kızıydı. Başına kötü bir şey gelsin istemiyordu. Banyoya girdi. Kızı yere oturmuş ağlıyordu. Yerde kan izleri vardı. Annesi gözleri ile kızının neresinin kanadığını bulmaya çalıştı. İlk başta gözü sağ elinde tuttuğu sabunluğa kaydı. Eski beyazlığından eser kalmamıştı. Tıpkı kızının eli gibi kıpkırmızıydı. Kızının yanına çömeldi. Göz göze geldiler. Annesinin yine bağıracağını sandı. Kendini daha da geriye çekti. Ama annesi bağırmadı. Kızının korktuğunu görebiliyordu. Neredeyse kızı doğduğundan beri ondan nefret etmişti. Farkında olmadan kafası eski anılara gitti. İlk adımını babası ile beraber atışını, ilk kelimesini. Hepsi teker teker gözünün önüne geldi. Sonra bir an olsun kendini sorgulamayı denedi.

 

Yıllardır denememişti bunu. Onun için biraz zor da olsa deneyecekti.

En son eşi onları terk ettiğinde kendini sorgulamış ve bütün suçu kendinde bulmuştu. İşte o günden sonra kendini sorgulamayı bırakıp bütün suçu kocasına yüklemişti. Nasıl olsa bir daha görmeyecekti onu. Kendisini her gün istese de istemese de görüyordu. Bu düşünceyle hayatına devam edemezdi. Kızını da eşinin ona bıraktığı bir yük olarak görüyordu. Hiç kızını sevmeyi denememişti. Denediyse de yanında eşi vardı. Bir an için kızı ile gözü buluştu. Kızı şaşkın gözler ile annesinin gözlerine bakıyordu çünkü annesinin ilk defa ağladığını görüyordu. Muhtemelen annesi farkında değildi ama onu ilk defa bir duyguyla beraber görüyordu. Kız ne yapacağını bilemedi. Birkaç saniye sonra hiç beklemediği bir şey yaptı annesi. Kızını kollarının arasına almıştı ve durmadan akan gözyaşları kızının kafasına damla damla düşüyordu. Annesi ilk defa kızına sarılmıştı. Bağıran çağıran annesine ne olmuştu. Yoksa bu bir hayal miydi? Annesinin alnının ortasından öptüğünü hissetti. Annesi için korkmaya başlamıştı ama ne kadar korkarsa korksun, bu sevgi onun çok hoşuna gitmişti. Kulağına bir fısıltı geldi kızın “Seni seviyorum kızım”. Yanlış mı duymuştu? Annesinin ağzından ilk defa sakince ona kızım dediğini duymuştu. Ayrıca ona “seni seviyorum” demişti. İşte şimdi bir düşte olduğuna inandı. Çünkü gerçek olamayacak kadar güzeldi. Annesine karşılık verip sarıldı. Orada hayatında tatmadığı bir güven duygusu tatmıştı… Gözleri bir an fal taşı gibi açıldı. Yatağında sırtüstü yatıyordu. Öylesine korktu ki. Tüm bunlar rüya mıydı? Olmamalıydı.

 

İçini bir ürperti kapladı ta ki elindeki acıyı hissedene kadar. Eli sargılıydı. Normalde olsa elinin yaralı olmasına bu kadar sevinmezdi ama bu sefer sevinmişti. Mutfaktan kokular geliyordu. Hayatında hiç duymadığı kokular. Duymuşsa da tadamadığı kokular. Aşağı hızla indi. Annesini ilk defa gülerken görüyordu. Özellikle kızına bakarken. Elindeki omlet dikkatini çekmişti. Tadına bayılmıştı. Ve annesine bakarken aklından şunlar geçti: “Dün olan her şeyi aklıma kazıyacağım. O anıyı benden kimse alamayacak”. Yıllar geçti… O küçük kız evlenmiş hatta çocukları bile olmuştu. Annesini haftada bir ziyaret edebiliyordu. O gün annesine gidecekti. Yıllarını geçirdi o eski eve uzun uzun baktıktan sonra kapıyı çaldı. Kimse açmamıştı. Birkaç kez daha çaldı. Açan yoktu. Neyse ki anahtarın yedeğini almıştı. Evin kapısını yavaşça iterken, annesine seslendi. Cevap yoktu. Korkmaya başladı. Annesinin odasına çıktı uyuduğunu düşünerek. Gerçekten de yatağında, kapıya sırtı dönük biçimde yatıyordu. Biraz olsun kızın içi rahatlamıştı. Annesine eve geldiğini söyledi, yanıt alamadı. Annesini dürttü. İşte tam o sıra, annesinin bileği yatağın ucundan sallanmaya başladı. Elini ağzına götürmüş, şaşkınlıkla annesine bakıyordu. Annesi ölmüştü… Yatağın başına oturdu. Annesinin yüzüne özlemle baktı. Tam alnının ortasına bir öpücük kondurdu ve kulağına eğildi. “Seni seviyorum”…

(Visited 26 times, 1 visits today)