Takılan en güzel maskelerin arkasındaki çirkinliğin keşfiyle son bulan ve zor bulunan kaybedilince asla yerine aynısının konamadığı harika hislerdir sevgi, inanç ve düşünmek. Sizi bulutların üstüne çıkardığı gibi yerlerde de süründürebilecek güçtedir.
İnanmak ve inanç bilinmesi gereken en önemli kelimelerdendir. Bu sözcük ile dinler var olup büyük devletler kuruldu. Hatta bu sözcük ile önemli devrimler gerçekleşti, değerli sanat eserleri yapıldı, bilimsel atılımlar yapıldı, siyasi görüşler oluştu. İnanmak, kendini kendinden bile mühim görebildiğin yere adamaktır. Peki, bu ne kadar doğrudur? Durumdan duruma göre ki çoğu zaman insanı yobazlaştıran, körleştiren bir eylem haline de getirebiliyor. Tıpkı sevgi ve aşk gibi. Öyle körü körüne bağlanırsın ki inancına çoğu yanlışı fark edemez hale gelirsin. Aslında her şey gibi inanmak da bilinçli bir şekilde yapıldığında, acılara yanlışlara, hayal kırıklıklarına sebep oluyor. Hayaller küçük olurlar bazen. Ama birleşince saplanıp kalırlar bünyeye. Çok acı verir, unutulmazlar. Nerde ne zaman karşınıza çıkacağı belli etmez. Gündüz gece hiç fak etmez. Uzun cümleler kurulmaz sırasında, belki bembeyaz tavana dalıp gidilir, belki eşliğinde birkaç bunalım şarkı dinlenir. Sık sık tekrarlanırsa umut kalmaz, her şeyin altında olumsuzluk aranır. Bazen de çıkışlarda bulur sizi. İnanmak da böyle saf ve temiz olmalıdır. Hayaller kadar kusursuz baba yüreği gibi de sıcak olmalıdır.
Sevgi uçlarda yaşamaktır. Karşındakinden başkasını düşünemediğin modern bir umursamazlık hali. Belki de ruhun en gözde intihar şeklidir. Sevgi denilen karmaşık duygu sağlam ve zararsız yaşamak için gerçekten güçlü bir psikoloji ve mental direnç gerektiriyor. Özellikle de duygusal bir yapınız varsa. Bana kalırsa da aşk sanatçılara ilham kalanlara ise kör edici bir etki yaratıyor Aşk herkes için farklı anlamlar ifade eden bir heyecan, bazen saplantı bazen de sadece gelip geçici bir hevestir. Aşk hayal kırıklığıyla da beslenir, tensel heyecanla da. Montaigne’ e göre cinsel arzu, Chopin’e göre üreme hissiyatı olabilir. Ama aşk sen ne hissediyorsan odur. Aşk her renkte, her düzeyde, somut güzellikle bağlantılıdır. Schopenhauer’ın deyişiyle: “Sevgilinizin yaşına yirmi yıl daha ekleyin de onun duygularınızda bıraktığı doğrudan etkileri gözlemleyin.” Aşkın aksine sevgi, ruhun içine öyle bir dalgınlıkla dalar; ruhun güzelliklerine öyle tutulup kendinden geçer; somut güzellikleri bambaşka bir biçimde görür.
Düşünmek beynin en önemli işlevi ve bir bağımlılıktır. Günümüzde çoğu insan düşünmez. Düşünenler ise doğuştan bağımlı olanlardır. Sonradan zor kazanılır bu alışkanlık. Azı yarar çoğu zarar tabirinin tam uyduğu sözcüktür. Düşünmek uzun bir süreçtir. Bitmez, uzar da uzar. Eyleme geçemeyen insanlar için de bir kaçış yoludur.
Bu üç duygunun çıktığı tek bir kavram vardır: güven. Kısaca güveni anlamak gerekirse tek kullanımlıktır ve son kullanma tarihi de yoktur. Bir kere sarsıldı ı Sürekli aklının bir köşesinde de değil tam ortasında koca bir “acaba” oluyor. İşin kötü yanı bu “acabalar” biriktikçe artık diğerlerine de karşı da öyle yaklaşmaya başlıyor insan. Gerçi yaşadığımız şu dönemde güvenmemek, güvenmekten aha güvenli. Çünkü bu zamansız dünyada en uzan süren duygunun güvensizlik olması gerçekten korkutucu olurdu. Çünkü insan denilen bu varlık alabildiğine sevmeli, inanmalı ve düşünmelidir.