Hayal ettiğim doğa harikası, Güney Amerika’daki Iguazu Şelaleleri… O muazzam şelalelerin önünde durduğumu hayal ediyorum. Sabahın erken saatlerinde, sisli havada suyun gürültüsü ve buharı etrafımı sararken uyanıyorum. Gün yavaşça aydınlanırken, önümdeki devasa su kütlesi büyük bir güçle yere düşüyor ve çevredeki tropikal ormanların yemyeşil dokusuyla muhteşem bir kontrast oluşturuyor.
Vahşi doğanın melodileri arasında kuşların şarkıları yükseliyor; belki bir maymunun çığlığı da bu senfoniye karışıyor. Sabah ilerledikçe, suyun kenarına kadar gidip büyük taşların üzerinden geçerek şelaleyi farklı açılardan izleyebileceğim yürüyüş yollarında keşfe çıkıyorum. Havanın nemi, taze orman kokusuyla bütünleşerek içime doluyor. Bir süre suyun içinde sıçrayan damlaların serinliğinde durup manzaranın büyüsüne kapılıyorum.
Öğleden sonra, bir tekne turuyla şelalenin hemen altına kadar yaklaşıyorum. Teknede, suyun muazzam gücüyle sarsılırken, vücuduma çarpan damlaların verdiği özgürlük hissi beni büyülüyor. Turun sonunda, biraz dinlenip bölgenin eşsiz bitki örtüsünü gözlemleyerek doğanın sunduğu güzellikleri içime çekiyorum.
Akşam, şelalenin ışıklandırılmasıyla suyun renkleri değişiyor ve ortaya bambaşka bir manzara çıkıyor. Iguazu’nun görkemi ve sunduğu huzur, insanı adeta başka bir dünyaya taşıyor.