Sabah perdenin kenarından yüzümü saran güneşle uyandım. Ayaklarımı sürüyerek kalktım yatağımdan, lavaboya girerken ıslanan çoraplarım beni yaşamdan soğutmuştu. Aynaya baktığımda yüzümde dünden kalan rimel ve ruju gördüm. Küvetin dolması için musluğu açtım ve bekledim. Bir süre dolan suda kendimi izledim, bir süre sonra su taşmaya başladı ama ben yine de kıpırdamadım. Artık yere yayılmaya başlamıştı su, birkaç dakika daha bekledikten sonra kapadım suyu. Küvete girmek yerine yüzümü küvete yasladım ve kalan makyajımın silinmesini bekledim.
Lavabodaki işim bitince evimin salonuna girdim, avizeye astığım ipe bir süre baktıktan sonra ipin altında duran sehpaya çıktım ve ipi boynumdan geçirdim. Bu sefer düşünmeme yetecek süre vermeden sehpayı düşürecektim, kendime düşünmek için süre verirsem vazgeçeceğimi biliyordum. Tam sehpayı düşürecektim ama duyduğum zil sesi buna engel olmuştu. Sehpadan indim ve kapıya doğru ilerledim, kapıyı açtığımda karşımda upuzun saçları olan bir genç kız vardı. “Şey bir iki dakika içeri alabilir misiniz?” dedi, normal bir insan olsa kabul etmezdi ama o gelmese zaten ölecektim. Omzumu silktim ve içeriye doğru gittim. Kız da peşimden geldi. “Acaba ne yapıyorsan başka bir odada yapabilir misin?” “ Maalesef peşimden gelenleri salon penceresinden kontrol etmem lazım.” dedi. Gözlerimle sehpayı ve ipi gösterdim. “Sen ben yokmuşum gibi davran.” Sehpaya çıktım ve ipi boynumdan geçirdikten sonra sehpayı itmek için kendimi hazırladım ama aklım sürekli camın önündeki kıza takılıyordu. Bu kadar umursamaz olması sinirlerimi bozmuştu, tam kıza odaklanmışken dikkatim dağıldı ve ayağım sehpayı devirdi. Zorlukla bağırmaya çalışırken son söylediğim şeyin “yardım” olduğunu hatırlıyorum.
Duyduğum bir bağırma sesiyle derin uykumdan uyandım, gözlerim yavaş yavaş açılmıştı ve karşımda bir kız gördüm. O an her şey aklıma geldi. “Teşekkür ederim.” dedim minnettarlıkla. “Sıkıntı değil, senin gibiler ile çok karşılaştım.” dedi. Bu dediği karşısında sadece gülümsedim. “Senin hikayen ne?” dedim, açıkçası düşünmeden konuşmuştum. “Hikayem?” dedi, sesi dalga geçercesine çıkmıştı. “Evet, mesela ben ölmek isteyen bir kızım ya sen?” “Sen ölmek istemiyorsun, benimse bir hikayem yok.” dedi. Kız beni korkutmaya başlamıştı “ Nereden biliyorsun? ” dedim merakla. Kız bana baktı “Ölmek isteseydin, yardım istemezdin.” dedi.
Bir süre sonra kızın çıkmak için kapıya doğru ilerlediğini gördüm, son anda “İsmin ne?” diye sordum. Kız bana bir süre baktıktan sonra “Rüzgar” dedi, “Gece” dedim. “Gece, seni tam yansıtan bir isim. Aynı senin gibi karanlık olur gece. Benim de isimim Rüzgar, hayat kadar özgür olur bu isim de.”
“Sana bir hikaye anlatayım. Bir kız varmış, kız kendini dışlanmış ve kısıtlanmış hissediyormuş. Her an özgür olmayı dilermiş, ailesi tarafından basitleştirilmiş bu kız. Mutluluğu elinden alınmış bu güzel kızın, acı çekiyormuş sanki her an. Hayatı artık onu boğmaya başlamış, geceden bile daha karanlık hissediyormuş kendini. ‘Ne kaybedebilirim?’ diye düşünmüş bir gün. ‘Ben şu an mutlu muyum?’ demiş ve hayatına yeniden başlamak için kendine bir şans vermiş. O boğulduğu evin kapısını açmış ve evden çıkmış, kimseye hoşça kal demeden, yanına tek bir eşya almadan çıkıp gitmiş o evden. Bir dilek tuttum, gerçek oldu. Hayatım bir anda değişti. İşte bu da benim hikayem.” dedi ve çıktı şelale saçlı kız evimden. “Şu an mutlu musun?” dedim kendi kendime ve çıktım yıllardır yaşadığım evin kapısından.