Şehrin dili olsa susturamazdık onu. Aslında konuşabilecek hali olmazdı. Haklı da… Eskiden kelebeklerin uçtuğu, tavşanların özgürce hoplayıp zıpladığı, yeşilliklerle dolu alanlar, çiçeklerin ve doğanın kokusu vardı. Şimdi o yemyeşil yapraklı ağaçların bulunduğu yerde apartmanlar, fabrikalar, okullar, hastaneler ve birçok şey var. İhtiyacımız var böyle yerlere ama doğaya da ihtiyacımız var. Önlemleri biliyoruz veya icat ediyoruz ama kullanmıyoruz. Ya da farkındayız ama hiçbir şey yapmıyoruz. Eskiden doğada mutluluk vardı ama artık onun yerine bir hiçlik var. Zavallı şehirler… Dilleri yok ki konuşsunlar. Huzurlu bir yerken şimdi telaşın, mutsuzluğun, kibirliliğin olduğu bir yerler… Evleri yıkılıyor hayvanların. Bizlerin evleri yıkılsa yaşayacak yerimiz olmaz. Şehrin katlandıklarına hiç kimse katlanamaz. Düşünün, hastalandığımızda ne kadar da kötü oluyoruz. Şehirler ise birçok kez hasta oluyor. Bizi iyileştirebilecek doktorlar ve annelerimiz var. Biz de şehri iyileştirebiliriz ama iyileştiremiyoruz. Ne kadar da kötü bir şey. Hayal etmesi bile kötü. Hasta olup da iyileşememek! Zavallı şehirler… Biz biraz sorumsuz olunca bunun acısını en çok şehirler çekiyor.
Şehrin Dili
(Visited 21 times, 1 visits today)