Bir gün doğada yürüyüş yaparken birden çok güçlü bir fırtına başladı. Hemen sığınacak bir yer bulmak için etrafıma baktım ve ilk gördüğüm çınar ağacının altına koştum. Fırtına dinince yukarıya baktığımda bir gökkuşağı gördüm. Bu gökkuşağı o kadar yakındı ki sanki dokunabilecektim ona. Gökkuşağına doğru yürüdüğümde parlak ve büyük bir kapı gördüm. Kapıyı açtığımda, inanılmaz derecede görkemli bir gezegen ile karşılaştım. Gözlerime inanamıyordum. Bu gezegende çikolata şelaleleri, trambolin ormanları, şekerden köprüler, tatlı görünümlü hayvanlar ve şeker kral Olaf’ın yönettiği Şeker Krallığı vardı. Bu dünyada hiçbir kötülük, zarar, yalan veya kavga yoktu. Nazik insanlar, iyi eğitim, iyi olanaklar ve iyi arkadaşlar vardı. Buraya geldiğim anda bütün üzüntülerim sonbaharda rüzgarla taşınan bir yaprak gibi uçup gitti. Buradaki insanlar hiç çalışmazlardı ve para birimleri iyilikti. Burada ne kadar çok kalırsam gerçek hayatı o kadar çok unutuyordum. Güneş gidince, bulutların pamuk şekerden olduğunu fark ettim. Kısaca bu dünyanın iyi yanlarını, say say bitmez.