Yıl 1515, yer Osmanlı İmparatorluğu… Art arda elde edilen zaferlerden sonra hazine ağzına kadar dolmuştu. O kadar çok altın vardı ki medreselerin dersliklerinden kat kat büyük olan hazine odasının kapısı zor kapanıyordu. Her şeyin bir de kötü yanı vardır, zamanın hırsızları insanlık tarihinin en usta hırsızlarıydı. Bu nedenle odanın kilidi ve onay mührü sadece iki kişideydi: padişah ve temizlikçi. Mali olayları kontrol eden kişiler paşalar olsa da son olarak bir kişinin, yani padişahın, onaylaması gerekiyordu. Temizlikçi bacının ise temizlik yaparken odaya sürekli girip çıktığı için kapının açık durması gerekiyordu. Fakat bunun için koskoca sultan rahatsız edilir mi hiç? Bunun neticesinde kendisine bir anahtar verilmişti. Lakin bu bir hata mıydı?
Sarayın teftiş memuru geldiğinde daha önce hiç yaşanmamış bir şey olduğunu fark etti. Normalde çift kilitli olan kapı ardına kadar ardına kadar açıktı! Telaşla oraya buraya koştu, en sonunda o katın paşasına, mahzen paşasına, yetiştirdi bu uğursuz haberi. Ama beklenildiği üzere artık sadece onlar değil, tüm halk biliyordu: Sarayın hazinesine hırsız girmişti. Anahtar 2 kişide bulunduğundan sadece onlar şüpheliydi. Tahmin edebileceğiniz üzere temizlikçiye sorular soruldu, cevap alınmadan infaz edildi. 1 ay sonra aynı olay yine yaşandı. İkinci kez sarayın altınları çalındı. Bu sefer halkın aklına soru işaretleri geldi “Acaba padişah kendisi mi çalıyordu?” Bunun pek mümkün olmamasının ardından bu olay çabucak unutuldu. 3. kez olduğunda insanların artık canına tak etmişti. Yeniçeriler birlik oldu, insanlar ayaklandı; padişah tahttan indirildi. Eğer söylentiler doğruysa, çaldıklarının borcunu canıyla ödeyecekti. Memleket bir süre başsız kaldı, daha sonra amca tarafından başka biri padişah seçildi. Bu ulvi görevi üstlenecek yeni biri vardı artık. Ancak nereye kadar?..
Eski padişahın ailesi, bu çılgınlığa bir son vermek istiyordu, yeni aile ise isyanları bastırmak. Düşman aileler birbirini hırsız ilan etmiş, halk bölünüp kargaşa çıkarmıştı. Ama kimse olayı boydan boya araştırmamıştı. Teftiş memuru mahzene ilk indiğinde hazine odasının kapıları açıktı aynı biraz önce bodrumdaki gizli geçidin kapılarının açık olduğu gibi. Mahzenin paşası paraları çalıp kaçmıştı, sonra da dikkat çekmemek için geri dönmüştü. Tüm bunlar olduktan sonra hazinenin başına nöbetçiler dikilmiş, bir daha çalamamıştı. Ama kimsenin bilmediği arka kapıdan kimseye gözükmeden kolayca dışarı çıkabiliyordu. Bu sefer az daha yakayı ele veriyordu. Mahzenin alt koridorlarından bahçeye çıktığı anda, işte tam o sırada bahçeden gelen gürültüyle yerinden sıçradı. Kalbini hoplatan bu gürültüyü sincapların yaptığını fark edip derin bir nefes aldı ve yola koyuldu .Gittiği yer pek hayra alamet değildi. Çünkü tarikata gidiyordu. Vardığında tüm tarikat üyeleri çoktan toplanmıştı; eski padişah ve ailesi, yeni padişah ve ailesi, bazı saray üyeleri oradaydı. Her şey, planlanmıştı…