Sanatta ve Sporda Kutsallık

Dünyada uygarlık, manevi duyguların doyumu ve birliktelik duygusunun kaybolmaması için sanat ile spor başvurulan sayılı kavramlar haline gelmiştir. Bu ikisinin yokluğunun hissedildiği bir yerde insanlarının gözlerinin feri sönmüş olacaktır, bol ağaçlı bir alandan beton yığını bir yere düşmek misali alınan nefes de canlılığını yitirmiş olacaktır. Böylesine önem arz eden bu iki konu elbette ki güncelliğinden bir şey kaybetmeyecektir, içlerine en fazla dahil olan bireylere kadar tartışmalar uzayacaktır.

Sanat ve spor ilk bakışta göze daha ziyade sembolik gelmektedir. Toplumların herhangi bir fikir konusunda şiddetli bir şekilde sahiplenicilik göstermesi – sembolik olan her şeyde olabileceği gibi – bu iki mevzuda da kendini gösterecektir.  Peki, sanatın ve sporun karşılığı olan bu sembolik anlamın insanların gözündeki önemini nasıl tarif edebiliriz?

Sanattan yola çıktığımızda sanatın temel almakta olduğu sembolik mana en basitiyle insan doğasının his dünyasıdır. İnsan doğası da kendi halinde zayıf bir olgudur, böyle olunca da duygulara kolaylıkla yenilir konuma gelmektedir. İnsanların büyük bir çoğunluğunun ilk kaçış yeri duygu dünyası olduğundan dolayıdır ki bu güvende hissettiren yeri muhafaza etmek için fanatik tavırların sergilenmesi kaçınılmaz olacaktır. Sanat yalnızca iyi vakit geçirmeye yardımcı olan bir uğraştan çok daha fazlasıdır, insan psikolojisinin zaaflarını ortaya çıkarması gereği de göz ardı edilmemesi lazım.

 

 

 

 

Sporu ise sadece sağlık vadetmesiyle sınırlamak kendisini tiye almak olur. Sağlık, uygarlığa sağlayabileceği tek yarar olsaydı bile bir tek bunun yaratacağı farkı önceden kestirebilmek oldukça zahmetlidir. Buna yalnızca herhangi bir çalışmanın verimliliğini arttırması cevabını vermek bile yeterli olacaktır.

 

 

Bir toplumun medeniyeti ölçülürken sporun da işin içine katılması bir tesadüf değildir, özellikle takım sporlarında varlığının hissedilmesi gereken takım ruhu, yardımlaşma, ortak hedefe yönelik çalışma, birbirinin arkasını kollama gibi kavramların sürekli pratiğe dökülmesi yoluyla bunların günlük yaşamda da birer alışkanlık haline gelmesi medeniyet konseptiyle tamamen doğru orantılıdır. Ayrıca sporun daha olumlu ve üretken düşünmeye sevk etmesi aynı zamanda huzurun da unutulmamasını sağlayacaktır.

Sanatın ve sporun temsil ettikleri bu derin mana üzerine toplumların geneli belki de düşünmemektedir ancak tüm bu yansımalar insanların bilinçaltında yer ettikçe psikolojik olarak beklediğimiz tavır edinilmektedir.

Bu denli kutsal etkilere sahip olan uğraşlara zaman, emek ve para yoluyla tarifi mümkün olmayan fedakarlıklar yapan bireylerin ekmeklerini bu ikisinden kazanmalarına karar verilmişse bu bireylerin isim yapmaları bir ölüm kalım meselesi haline mi gelmelidir? Eğer bu uğraşların kutsal olduklarında hemfikir isek onları icra edenlerin de mi aynı tanrısallığa bürünmelerini savunmalıyız?

 

      Yulia Lipnitskaya, figür pateni

 

Michael Jackson

 

Kuşkusuz, bir spor veya sanat dalının adı söylendiğinde akla gelecek profesyonellere dünya ihtiyaç duyacaktır, o dalın zenginleşmesi adına o kimselerin döktükleri alın teri de paha biçilemez olacaktır. Buna rağmen seçimler veya şans doğrultusunda çok da parlamayan sanatçı ve sporcular da es geçilmemelidir çünkü kendi hedeflerine yönelik attıkları her adım ve bulundukları ana kadar gerçekleştirdikleri her hayal kendi çaplarında kutsal olmaya yetecektir.

 

 

 

 

(Visited 256 times, 1 visits today)