Sanatta Toplum, Toplumda Sanat

Fıtratımız itibariyle benliğimizin ve benliğimiz adına yaptığımız her işin bir amacı, bir sebebi olmalıdır. Bu yüzdendir ki sebebini bilmediğimiz şeylere sebep arar, amacından kuşkulandığımız şeyler için emin olmaya çalışır ve felsefenin temelini atmış oluruz. En az insanlığın düşünebilme kabiliyeti kadar eski bir tarihe sahip olan felsefenin özü de her şeyde durmaksızın aradığımız amaç ve sebep değil midir?

İşte bu sebeple sanatın bir nedene kapı açmadan amacının sadece kendisi olduğunu söylemek çok anlamsız kalır. Birçoğunuzun kabul edeceği gibi sanat; vücudu dinlendiren, ruhu besleyen ve insanın adeta bir bitkiye dönüşmemesini önleyen şeydir. Sanat ortaya çıktığı ilk günden beri toplumla iç içedir, birlikte evrimleşmiştir. Bu yüzdendir ki eski tarihlerden bu yana toplumda her zaman sanatın izlerini görmüşüzdür. Sanat toplumu, toplum sanatı değiştirmiş; geliştirmiş, yapılandırmıştır.

İnsanlar yazarak tüm duygularını, sevinçlerini, hüzünlerini, dertlerini, sıkıntılarını, başlarından geçen kişisel ve siyasi olayları kağıda aktarmış, kimi zaman bunu yaparken sadece kendini rahatlatmış; kağıdı, yazı sanatını sadece bir arkadaşı olarak görmüş, kimi zaman ise insanlara ulaşmak için kitlelerle arasına kağıttan köprüler kurmuştur. Aynı şekilde bazen de kendini ifade etmenin yolunu klasik haline gelmiş, biri gülen biri üzülen tiyatro maskelerinin ardında görmüştür insanlar. Yine geçmişte birçok örneğini gördüğümüz ve günümüzde hala örnekleriyle nadiren de olsa karşılaştığımız müzik dehaları kendini anlatmanın harikulade yolunu notalarda ve her biri birbirinden etkileyici müzik aletlerinde bulmuştur. Sanatın güçlü anlatım yolları, her zaman insanlar arasındaki iletişimin vazgeçilmez bir yolu haline gelmiştir. Sanatın toplumla olan ilişkilerini tarihte de oldukça fazla görmemiz ve insan ırkı olarak sanattan asla ayrılamamamız sanatın yüzyıllardır insani bir ihtiyacımız haline geldiğini kanıtlayan en büyük unsurlardan biridir. Ve insanlık ne kadar zor durumda olursa olsun hiçbir zaman sanattan elini ayağını çekmemiş, ona değer vermeye devam etmiştir.

Buna verebileceğimiz belki de en güzel ve aynı zamanda gurur verici örneklerden biri, Anadolu kadınımız Ümmiye Koçak’tır. Size, mutlaka adını duymuş ya da simasını görmüş olduğunuzu düşündüğüm bu kadının ilham verici ve biraz da dayatılan şeylere kafa tutan öyküsünden bahsetmek istiyorum. Adana’nın kız çocuklarının okula gönderilmediği bir köyünde dünyaya gelen ve şans eseri okula giden Ümmiye Koçak, Mersin’in gelin olarak gittiği bir köyünde kadınlara yapılan haksızlıklardan, eziyetlerden bıkıp sesini tüm Mersin’e duyurmak için bir gün köyüne gelen tiyatro ekibinden ilham alarak yola çıkmış. Okumayı kendine hayat felsefesi edinen bu güçlü kadın, tabii ki bu güzel işin ilk adımlarını tiyatro hakkında yazılan kitaplardan bilgi edinerek atmış. Köydeki kadınların maruz kaldığı tüm kötülükleri, kadınları bu kötülüğe tabi tutanlara tiyatro yoluyla anlatmış ve köyündeki insanları tamamiyle değiştirmiş. Sesini sadece kendi köyüne ya da Mersin’e duyurmakla kalmamış tüm Türkiye’ye örnek olmuş. Sanatın toplum için olduğunun göstergelerinden olan toplumun kendini sanatta bulmasını ve sanatla beraber değişmesini de Ümmiye Koçak’ın köy tiyatrosunu sergiledikten sonra eşlerine kötü davranan erkeklerin “Kız Ümmiye abla sanki beni yazmışsın.” diyerek kendi yanlışlarını görüp değişmelerinde de gözlemleyebiliriz. Dilerseniz Ümmiye Koçak’ın “Köyden New York’a” isimli TEDxTalks konuşmasını da izleyebilir ve bu güzel hikayeyi bir de onun ağzından dinleyebilirsiniz.

Elbette sadece sanat toplumu değil, toplum da sanatı çoğu zaman yönlendirmiş, dizginleri ele alarak gidişatı ele geçirmiştir. Toplumun sanatta bıraktığı izlere örnek olarak da dahi bir sanatçı olan Leonardo Da Vinci’nin geride bıraktığı yüzlerce eserinden en çok öne çıkanlardan biri olan “Son Akşam Yemeği” tablosunu gösterebilirz. Hristiyanların peygamberi olan İsa’nın çarmığa gerilerek öldürülmesinden önce verdiği yemekte arkadaşlarından birinin ona ihanet edeceğini açıkladığı zaman muhteşem bir kompozisyonla resmedilir. Ayrıca oldukça toplumsal bir konunun yön verdiği bu eserin içerisinde kodlanmış olan notalar ve bu notalardan oluşan 40 saniyelik melodi, 2007 yılında İtalyan müzisyen Giovanni Maria Pala tarafından keşfedildi. Leonardo Da Vinci kadar dahi bir sanatkar tarafından yapılan bu tablo elbette insanlığa dair bir şeyler de içeriyor. 2010 yılında Vatikanlı araştırmacı Sabrina Sforza Galitzia tarafından tablonun matematiksel ve astrolojik işaretleri, Da Vinci’nin dünyanın sonuyla ilgili verdiği bir mesajı da ortaya koyuyor.

Kısacası ben, kesinlikle sanatın toplum için olduğunu ve toplumla birlikte değişim gösterdiğini düşünüyor ve her daim bunu savunuyorum.

KAYNAKÇA

‘Son Akşam Yemeği’ hakkında bilmeniz gereken 15 şey

(Visited 279 times, 1 visits today)